Bugün 28 Şubat’ın yıldönümü. O günler tekrar hatırıma gelince kinim ve öfkem depreşti. Ne yalan söyleyeyim, bendeki 28 Şubat kini ve öfkesi ebediyete kadar sürecek.
Ülkemizi ele geçirmek isteyen bir gurup haramzadenin oynadığı ve 1000 yıl süreceği iddia edilen tiyatronun, 10 yıl geçmeden kendi içlerinde patlaması şerefine, Eski Kafa! blogda da varsın +18 bir yazı yayınlansın.
Dediğim gibi, yazı +18 ve Hasan Karakaya’ya ait... Facebook’da paylaşılınca haberim oldu. Okudum ve biraz olsun öfkem azaldı -gibi oldu-.
Yazıyı okuyacaksanız +18 konusuna dikkat etmenizi öneririm. Argo ve sin-kaflı konuşma ve yazma üslubu size ters ise yazıyı okumamanızı öneririm. Yok, ‘ben de okuyayım, belki biraz sakinleşirim diyorsanız, okumaya devam ediniz.
‘…Bugün yazmak gelmiyor içimden... Sövmek istiyorum öncelikle; böyle bir yazıyı kaleme almış olmaktan dolayı hepinizden, özellikle de hanımlardan özür diliyorum. bugün; "seviye" beklemeyin benden... Çünkü "çukur"ların seviyesine inmek ve kulaklarına bağırmak istiyorum. Ahlak, edep, medeniyet, hoşgörü de beklemeyin. zira; kendimde değilim bugün. son derece öfkeli, kızgın ve kendimi kaybetmiş durumdayım. Vücut kimyam bozuk. Ağzıma geleni, kağıda döküyorum. Kusura bakmayın... Özür diliyorum hepinizden...
Bugüne kadar; bu köşeyi hanımlar da okuyor diye, mümkün olduğu kadar ''argo" kullanmamaya, mümkün olduğu kadar "sövmemeye" özen gösterdim. ne var ki; okuma hakları ellerinden alınan "başörtülü" öğrenciler için "fahişe" diyebilecek kadar adileşen, pespayeleşen bir "orospu çocuğu"na, hak ettiği dilden cevap vereceğim.
Dikkat edin; "orospu'nun çocuğu" değil, "orospu çocuğu" diyorum. Çünkü; "ana"sının kabahati yok. bilseydi, büyüyünce böyle bir "mahlukat" olacağını hiç doğurur muydu onu?.. Evet; o, kafası orospulaşmış bir fahişe!.. O, bir orospu çocuğu!.. O, mümkün değil ki, anasının rahminde büyümüş bir "cenin" olamaz!.. Olsa olsa; ''9 ay 10 gün çektiği kabızlık"tan sonra makatından defettiği bir "bok"tur!.. Düşünüyorum da; bir "insan"dan, mümkün değil, böyle bir "yaratık" çıkamaz!.. Bir kadın, böyle bir "enik" doğuramaz! aklım, havsalam almıyor. Hiçbir ana-baba, böylesine bir "pislik", böylesine bir "mikrop" üretemez!.. Hele hele; 9 ay boyunca taşıyamaz bünyesinde!..
O halde, nereden çıktı bu mahluk?.. "İnsan" desen, insana benzemiyor!.. "Hayvan" desen, tüm mahlukata hakaret olur!.. Kendi dışkısını yiyen "domuz" bile temiz kalır bu "necaset"in yanında!.. İyi de; kim bu alçak?.. Nereden çıktı bu şerefsiz?.. Öyle bir "necaset parçası" ki, hiçbir "ana"nın rahminden çıkması mümkün değil!.. Onun gözünde; okumak için üniversite kapısında bekleyen "başörtülü" öğrenciler birer "fahişe!.." Hem de; "bellenmesi gereken bir fahişe!.." Depremde çektikleri "acı"ların üzerine, bir de "okula girememe" baskısıyla karşılaşan bir "depremzede öğrenci"nin zulmü protesto için açtığı "7.4 yetmedi mi?" pankartına takmış kafayı.
Diyor ki; "size neyin yetip yetmediğini ben biliyorum da, size değmez!.. onu yapmaya bile değmezsiniz!.. Sizi gidi alçak fahişeler sizi!.." Ben de diyorum ki; hayır; böyle bir "şey"e "insanca" cevap vermek mümkün değil... Ona neyin yetip-yetmeyeceğini ben de çok çok iyi biliyorum ama, değmez!.. Çünkü; yazdığı kalem bile "küçük" gelir ona!.. O ki; oturduğu "cola şişesi"nden bile zevk alan bir "homoseksüel"dir!.. Dolayısıyla; "kalem"ler, "şişe"ler değil, "budaklı odun" lazım, bu alçak homoseksüele!.. Ya da, çok iyi bildiği "çarpışan mızrak"lardan ikisi!.. Bu "necaset" var ya; program yaptığı" kanalizasyon"dan aradım kendisini: "o şimdi burada yok, denize doğru akıyor o bok!" dediler!.. Ağzından "kusmuk" kaleminden "irin" dökülen bu it, asla "yazar" olamaz. büyük bir ihtimalle ya "boynuzlu" bir pezevenk, ya da en yakınlarını pazarlayan bir "deyyus"tur!..
Sırf "başörtülü" oldukları için okuma hakkı gasp edilen kız öğrenciler için "200 milyonu bastır soyunsunlar, 300 milyonu ver başka şey yapsınlar" diyebilecek kadar bayağılaştığına göre, merak ediyorum; böyle bir hayvana tahammül edebilmesi için, karısına ne kadar "vizite parası" ödediler?.. Ya da; karısı kaç milyona soyunuyor?.. "Yatak ücreti" kaç paradır?.. Yoksa; "lüks yaşantısı"nı, debdebeli hayatını, karısının "vizite ücretleri"nden kazandığı paralara mıborçlu bu pezevenk?.. Rıdvan Dilmen'in sözünü ettiği "yazar"lar arasında bu "boynuzlu"da var mı acaba? "Daha fazla maaş"için, o da "patron"larına "gönderiyor"mu karısını?.. Öyle ya; "kimin kaça soyunacağı" konusunda bu kadar "uzman" olduğuna göre!.. Ne demiş eskiler; "kişi, başkalarını da kendisi gibi bilirmiş!.."
Zaman zaman; bazı hanım okurlarımın "hassasiyet"lerine duyarlı davranır ve bu "pespaye tetikçi"lere daha ağır ifadeler kullanmamak için kendimi zor tutardım. Hayır; bugün çıkaracağım ağzımdaki baklayı. ister kızın, ister darılın, isterse telefonlara sarılın; ama n'olur, bu kafasındaki "irin"leri satarak para kazanan "orospu çocuğu"na, bugün olsun anladığı dilden cevap vereyim. Böyle "it oğlu it"lere az bile yazıyorum. Bunlar "balans ayarı"ndan hoşlanır... Elleri kızarıncaya kadar alkış tutarlar bütün "dayatma"lara!.. Bunlara var ya; balans ayarı değil, aslında iyi bir "alyans ayarı" yapacaksın!.. Bol taşlı,büyük başlı "yüzük"leri geçireceksin "büzük"lerine, döndüre döndüre ayar yapacaksın!.. Hayır; bunlara karşı "anladığı dilden" konuşmak da çare değil. bundan böyle; anladıkları "stil"den konuşmalıbunlarla!.. Nasıl "bellenmek" istiyorlarsa, öyle bellemeli!.. Hem de "gazete" diye çıkardıkları "paçavra"ların üzerinde!.. Görsünler bakalım; "Allah'ın emri" olan başörtüsünü taktığı için namus timsali olan o mağdur öğrencilere "fahişe" demek neymiş!..
Görsünler; budaklı odun, "cola şisesi"nin üzerine oturmaya benziyor muymuş!.. Görecek!.. Bir gün gelecek, cümle alem görecek bu "homo"ların rezilliğini!.. Bakalım "o gün" geldiğinde nereye açacaklar?.. Ama; dünyanın öteki ucuna da kaçsalar, en ücra köşeye de sinseler, girdikleri delikten çıkarıp, teşhir edeceğim bunları!.. Tıpkı; "yahudi"lerin, "naziler"i arayıp, bulduğu ve yargılattırdığı gibi!.. Bu "kazurat takımı"nın yaptıkları asla yanlarına kar kalmayacak. "Adalet" önünde verecekler hesabını. Verdirtmezsem, şerefsizim!.. Dost-düşman bilsin gayet iyi biliyorum ki; "Ankara"dakilerin özünde, ben bir "vatan haini"yim!.. bir "devlet düşmanı" ve bir "bölücü"yüm!.. Ben, "pkk'lıdan da tehlikeli" biriyim!.. Çünkü ben "şeriatçı"yım!.. Beni öyle görüyorlar, öyle deklare ediyorlar.
Ammaaa... "PKK için mayın" üreten ve yüzlerce Mehmetçiğin şahadetine, yüzlercesinin sakat kalmasına yol açan valsella'nın faaliyette bulunduğu İtalya bir "müttefik", Ankara’nın gözünde!.. PKK'ya 12 bin küsur "mayın" satan valsella'nın bağlı olduğu fiat, Rahmi Koç hazretlerinin "koç holding"i ile "ortak"mış, kimin umurunda? Ankara, ilan etmiş bir kere; İtalya müttefik, fiat dost, Rahmi Koç vatansever!.. Bu ahval veşerait içinde, ben de bir "devlet düşmanı"ymışım, iyi mi?..’
İsterseniz bu ‘devlet düşmanlığını’ da Nazım Hikmet’in; ‘Vatan Haini’ şiiri ile birleştirerek bir kere daha yorumlayalım;
"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
Ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
Vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
Vatan, mızraklı ilmihalse, vatan, polis copuysa,
Ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
Ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
İşte böyle bir şey 28 Şubat’ı anmak… ‘1000 yıl sürecek’ bir rezilliğin 10 yıl bile sürmeden geberip-gitmesini görmek…
Süleyman Aras alıntıladı.