27 Haziran 2010

Deniz Baykal Olayı

Şaşıranlar Şaşırmayanlar Şaşırmış Gibi Yapanlar

 

Bloga uzun süre ara vermek zorunda kaldığım için yazmadığım konular vardı. Deniz Baykal ile -CHP’lilerin bile “o kadın” dedikleri- Nesrin Baytok arasında yaşanan skandal da bunlardan biriydi.

 

Malum olay skandal mı, komplo mu, MİT mi yaptı, Erdoğan’ın parmağı var mı, yoksa bizzat Önder Sav’ın Baykal’ı CHP’nin başından “Sav”ma planı mı az çok belli oldu. Olayın bu yönleri tartışıldı bitti. Olayın farklı bir boyutu benim dikkatimi çekti: Olayı bir şok gibi algılayıp şaşıranlar, normal karşılayanlar ve şaşırmış gibi yapanlar…

 

Şaşıranlar:

 

Bu grup, -Baykal’ı sevsin, sevmesin- ondan böyle bir şey beklemeyenlerdi. Şaşırmakla kalmayıp hayal kırıklığına uğradılar. Baykal onlar için namus ve dürüstlük abidesiydi. Bu sükûtu hayal ile sorulan sorular karşısında zoraki yutkunmaktan başka yapacakları bir şey yoktu.

 

Şaşırmayanlar:

 

Baştan söyleyeyim; ben şaşırmayanlar arasında yer alıyorum. Antrparantez, olayı ilk duyduğumda yaşadığım duygu, şaşkınlıkla karışık bir mide bulantısıydı. Tuhaf hissettim...

 

Şaşırmadım, çünkü olayın sonrasında da şahit olunduğu üzere bu skandal, Baykal ve Baytok’un normal, sosyal ve ailevi hayatlarında herhangi bir değişikliğe yol açmadı. Yani onlar da şaşılacak bir durum görmüyor. Maşallah, başları dik ve alınları açık olarak arzı endam etmeye devam ediyorlar. Topluma, toplumsal değerlere, çoğunluğun algılama biçimine tam bir meydan okuma!

 

Ayrıca onların (Baykal, Baytok ve aileleri) inanç sistematiği içinde, böyle bir olayı yanlış veya -en azından- abes sayan, onlara engel teşkil eden ve utanmalarını, çekinmelerini, böyle bir fiilden uzak durmalarını sağlayan bağlayıcı bir unsur olduğuna inanmadığım için de şaşırmadım ortaya çıkan duruma. Sevindim mi? Asla! Bu olaya sevinenler var mıdır? İnşallah yoktur…

 

Şaşırmış Gibi Yapanlar:

 

Haklarını yememek lazım; iyi oyuncular, ama Afrikalı forvetler gibi son hareketi yapma konusunda bariz (biraz değil, bariz) beceriksizler, finali berbat ettiler, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, maskeleri erken düştü. Bu sahtekâr yüzlere artık maske dayanmıyor.

 

Önce şaşırmış ve üzülmüş gibi yaptılar, iftira dediler, MİT’i ve hükümeti suçladılar ama çok geçmeden çok tanıdık bir yüz geçti 80 yıllık köhnemiş orkestranın başına. Tanıdık bir yüz: Kırmızı burunlu, asık suratlı, tanıdık ama bu milletin 70 küsur milyonundan herhangi birine benzemeyen ve kendini orkestra şefi sanan bir palyaço… Önce kırmızı suratını, sonra sopasını, daha sonra diğer arşivini(!) gösterdi muhaliflerine. Baykal için “gitme!” diye ağlayanlar, kapısında çadır kuranlar, “geri dön!” diye yalvaranlar… vs. tek tek; ama hepsi de kurulmuş kuklalar gibi, uzaktan kumandalı oyuncaklar gibi, büyülenmiş, hipnozlanmış bedenler gibi yüz seksen derece dönerek Baykal’ı yalnız bıraktılar. Hepsi mıknatısa koşan demir tozları gibi yapıştı ve kenetlendi palyaçoya.

 

Sonra palyaço, kuklasını gösterdi ve herkes ona biat etti. Şaşırmış gibi yapanlar, 80 yıldır yaptıkları gibi -hiçbir şey olmamış gibi- güle oynaya particilik oyununa geri döndü.

 

Kadere bakın; şimdi hiç umulmadık biri kaldı dışarıda: Deniz Baykal… İşte buna da ben şaşırdım!

 

Süleyman S. Aras
Bu yazıyı paylaş:

0 yorum:

Yorum Gönder

1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.