18 Şubat 2008

>Eşşeğime Su Verdin mi?

>
Bu yazımda bir değişiklik yapıp sizi çocukluk yıllarıma, o yıllarda yaşanan ve hala aklıma gelen (aklıma geldikçe de beni acı acı tebessüm ettiren) bir olaya götürmek istiyorum. Bir olay derken (bu bir kerede yaşanmış bitmiş bir olay değil) yıllarca devam eden bir olaydan bahsetmek istiyorum. Sonra yine günümüze küçük bir bağlantı yapacağım.

Olayımızın kahramanı, doğup büyüdüğüm köyde yaşayan, şimdi seksen yaşın üstünde olduğunu tahmin ettiğim Şaban Emi (Emmi, Amca)’dir; şimdiki haliyle Pamuk Dede’den bir farkı kalmayan Şaban Emi…

Şaban Emi çaktırmadan yaklaşır, bir çocuğu yakalayıverir, sonra çocuğun kulağını sıkıca tutar ve hala aklımdan çıkmayan sorularını sormaya başlardı:

- Eşşeğime su verdin mi?
- Verdim…
- Sıcak mı, soğuk mu?
- Sıcak…
- Oy! Eşşeğimin ağzı yandııı, der, çocuğun kulağını hafif çeker, büker; canı yanan çocuğun gülme ile ağlama arası seslerle bağırmasına aldırmadan devam ederdi:
- Eşeğime su verdin mi?
- Verdim…
- Sıcak mı, soğuk mu?
- Soğuk...
- Oy! Eşeğimin ağzı donduuu, der, çocuğu biraz daha hırpalar bırakırdı.

Bazen de “gel merhabalaşalım” diye yanına çağırdığı bir çocuğun elini tutar, aynı oyunu farklı sorularla oynardı:

- Eşşeğime arpa verdin mi?
- Verdim…
- Taşlı mı, taşsız mı?
- Taşlı…
- Oy! Eşşeğimin dişleri kırıldı, der, çocuğun parmakların ve tarak kemiğini hafif sıkar, biraz sonra yine bırakır yoluna giderdi.

Çocuklar, Şaban Emi’yi hem çok severler hem de ondan kaçarlardı. Kaçarlardı, çünkü uzaktan seyredenler keyiflenip gülerken kulağı kaptıran, az da olsa hırpalanıyordu.

O, çocukları bazen de büyük bir adam yerine koyarak onlarla konuşur, cebinden çıkarıp ikram ettiği şeker, kuruyemiş ne varsa onlarla çocukların gönlünü alır, ne yapar yapar kendini affettirirdi.

Şaban Emi, çocukları böyle seviyordu. Şimdi Türkiye’ye bakıyorum da, Şaban Emi’nin çocuklarla oynadığı masum oyunu gerçeğe dönüştürmüşler. Üstelik çok da ciddi sahneliyorlar. Akım diyorsun inanmıyorlar veya beğenmiyorlar; karayım diyorsun inanmıyorlar veya beğenmiyorlar. Hırpalıyorlar, kulağını çekiyorlar…

Onlarca soruyla muhatap olan insanlarımız ne cevap vereceğini şaşırıyor. Çünkü buralarda verdiğin cevaplar, birilerinin hoşuna gitmiyor. Senin cevabını ben beğenmiyorum, surat asıyorum; benim cevabımı o beğenmiyor, kulağımı çekiyor; onun cevabını sen beğenmiyorsun, kızıyorsun, kırıyorsun…

Herkes, herkesi samimiyetsizlikle, riyakârlıkla, takiyeyle suçluyor. Herkes, haklı da olsa haksız da olsa bu bir paradoks! Allah kurtarsın…

Süleyman S. Aras
Bu yazıyı paylaş:

1 yorum:

  1. >Blogcu'dayken Bu Yazıya Yapılan Yorumlar:18.2.2008 - *** Yazan: MuCiZeMM burdaki tek fark Şaban emi çocukların gönlünü alabiliyordu ama ne yazıkki bunlar yapamıyorlar... güzel bir örnekti teşekkürler... 18.2.2008 - *** Yazan: isimsiz tebrik ederim güzel bir yazı

    YanıtlaSil

1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.