İnsanlığın ilkçağlarında bilgi bu kadar birikmemiş ve bilinmesi gereken şeyler henüz insanlığı boğmamıştı. İnsanlığın gelişmesi ile bilginin gelişmesi birbirine paralel devam etmediği için günümüz insanı bilgi yığınları altında ezilip kalmıştır. Bilgi o kadar çok kaynaktan ve o kadar hızlı üretiliyor ki, değil bilginin tamamına, çok az bir kısmını bile hâkim olmak neredeyse imkânsız.
İlk devrin insanları -bu açıdan bakıldığında- bizden daha bilgili değillerdi; ancak bizden daha cahil de değillerdi. Giderek cahilleşme teorisi işte bu önermeye dayanıyor.
Şöyle ki, insanlığın ortaya çıkışı ile bilginin İlahî hafızdan insanlık gündemine doğru ortaya çıkışı eşzamanlıdır. İlk insanın çok şey bilmesi gerekmiyordu. O, devrine göre bilmesi gereken her şeyi bilmekle beraber, bilgisini de sürekli geliştirmekteydi. Bir bölgede yaşayan insanların, o bölgenin ufuk çizgisi içinde olan şeyleri bilmesi yeterliydi. O ufuk çizgisi içinde, fizik olsun metafizik olsun, meydana gelen her şeyin -doğru veya yanlış- bilgisine devrin tüm insanlarının sahip olduğu gerçeği, o çağların başka bir yönünü daha ortaya koyuyor: Günümüzde insan bilginin esiri iken ilk insan bilginin hâkimiydi.
İnsanlığın ilk dönemlerinde hem nüfus az hem iletişim gelişmemiş hem de toplumsal-sosyal yapıyı her yönden ilgilendiren bilgi henüz yeterince (herkes tarafından bilinemeyecek kadar) birikmemişti. Bir istisnayla ki, o da sadece falcıların ve büyücülerin bilebileceği bazı şeylerin olacağına dair inançtı. Bu da bir gerçeklik değil, söz konusu meslek erbabının, diğer insanların safiyane inançlarını istismar etmelerinden ileri geliyordu.
Zamanla hem bilgi düzeyi arttı hem de bilgi düzeyinin artmasıyla birlikte bilinebilecek şeylerin sayısı da arttı. Biriken bilgi, insan sayısındaki ve iletişim imkânlarındaki artışa paralel olarak çok hızlı bir şekilde paylaşılırken zamanla bu paralellik bilginin lehine bozuldu. Paylaşılan her bilgiden yeni şeyler keşfedildi. Aslında yazının keşfi dönüm noktası oldu; insan hafızası yeterli olmayıp “taş tablet”le başlayan bilgiyi işleme, depolama ve paylaşma biçimi günümüzün “dijital tablet”inin, arşivlerin, devasa hafıza sunucularının devreye girmesiyle bambaşka bir hal aldı. Eskiden olmayan gazeteler, dergiler, kitaplar, radyo ve televizyonlar baş döndürücü bir bilgi trafiğine sebep oldu.
Tam da şu anda, dünyanın akla gelebilecek veya gelemeyecek bir noktasında, yeni bilgiler üretiliyor, yeni şeyler keşfediliyor. Şu an benim eklediğim bu blog yazısıyla eşzamanlı olarak binlerce blog yazısı daha ekleniyor. Yeni ve okunmayı bekleyen binlerce kitap basılıyor; dünyanın geçmişi, bugünü ve geleceğiyle ilgili onlarca yeni teori üretiliyor. Onların bir kısmı tekrar sayılırken birçoğu da ya yeni bilgiler ya da yeni fikirler içeriyor ve bunları bilen insanların sayısı oldukça az. Doğal olarak, başka insanların bildiği fakat benim bilmediğim oldukça fazla bilgi var.
Dünya bir yerlere koşuyor ve maalesef biz yetişemiyoruz. Bilgi akışı, elektrik akımını yakalamaya çalışıyor gibi!
Tüm bunlar teoriyi güçlendiriyor: Günümüz insanı, yığılan bilginin esiri olma ve onu ihata edememe açısından ilk çağların insanlarına oranla daha fazla bilgiye sahip olmakla beraber ondan daha cahil görünüyor. Formül basit: Geçmişte “A” kadar bilgi varsa o devrin insanları o bilginin tamamına sahipti. Ve fakat günümüzde bir milyon “A” kadar bilgi varsa günümüz insanı bu bilginin kaç “A” kadarına sahip?
Evet, bilgi trafiği he geçen gün artıyor. Ve insanlık giderek cahilleşiyor.
İlk devrin insanları -bu açıdan bakıldığında- bizden daha bilgili değillerdi; ancak bizden daha cahil de değillerdi. Giderek cahilleşme teorisi işte bu önermeye dayanıyor.
Şöyle ki, insanlığın ortaya çıkışı ile bilginin İlahî hafızdan insanlık gündemine doğru ortaya çıkışı eşzamanlıdır. İlk insanın çok şey bilmesi gerekmiyordu. O, devrine göre bilmesi gereken her şeyi bilmekle beraber, bilgisini de sürekli geliştirmekteydi. Bir bölgede yaşayan insanların, o bölgenin ufuk çizgisi içinde olan şeyleri bilmesi yeterliydi. O ufuk çizgisi içinde, fizik olsun metafizik olsun, meydana gelen her şeyin -doğru veya yanlış- bilgisine devrin tüm insanlarının sahip olduğu gerçeği, o çağların başka bir yönünü daha ortaya koyuyor: Günümüzde insan bilginin esiri iken ilk insan bilginin hâkimiydi.
İnsanlığın ilk dönemlerinde hem nüfus az hem iletişim gelişmemiş hem de toplumsal-sosyal yapıyı her yönden ilgilendiren bilgi henüz yeterince (herkes tarafından bilinemeyecek kadar) birikmemişti. Bir istisnayla ki, o da sadece falcıların ve büyücülerin bilebileceği bazı şeylerin olacağına dair inançtı. Bu da bir gerçeklik değil, söz konusu meslek erbabının, diğer insanların safiyane inançlarını istismar etmelerinden ileri geliyordu.
Zamanla hem bilgi düzeyi arttı hem de bilgi düzeyinin artmasıyla birlikte bilinebilecek şeylerin sayısı da arttı. Biriken bilgi, insan sayısındaki ve iletişim imkânlarındaki artışa paralel olarak çok hızlı bir şekilde paylaşılırken zamanla bu paralellik bilginin lehine bozuldu. Paylaşılan her bilgiden yeni şeyler keşfedildi. Aslında yazının keşfi dönüm noktası oldu; insan hafızası yeterli olmayıp “taş tablet”le başlayan bilgiyi işleme, depolama ve paylaşma biçimi günümüzün “dijital tablet”inin, arşivlerin, devasa hafıza sunucularının devreye girmesiyle bambaşka bir hal aldı. Eskiden olmayan gazeteler, dergiler, kitaplar, radyo ve televizyonlar baş döndürücü bir bilgi trafiğine sebep oldu.
Tam da şu anda, dünyanın akla gelebilecek veya gelemeyecek bir noktasında, yeni bilgiler üretiliyor, yeni şeyler keşfediliyor. Şu an benim eklediğim bu blog yazısıyla eşzamanlı olarak binlerce blog yazısı daha ekleniyor. Yeni ve okunmayı bekleyen binlerce kitap basılıyor; dünyanın geçmişi, bugünü ve geleceğiyle ilgili onlarca yeni teori üretiliyor. Onların bir kısmı tekrar sayılırken birçoğu da ya yeni bilgiler ya da yeni fikirler içeriyor ve bunları bilen insanların sayısı oldukça az. Doğal olarak, başka insanların bildiği fakat benim bilmediğim oldukça fazla bilgi var.
Dünya bir yerlere koşuyor ve maalesef biz yetişemiyoruz. Bilgi akışı, elektrik akımını yakalamaya çalışıyor gibi!
Tüm bunlar teoriyi güçlendiriyor: Günümüz insanı, yığılan bilginin esiri olma ve onu ihata edememe açısından ilk çağların insanlarına oranla daha fazla bilgiye sahip olmakla beraber ondan daha cahil görünüyor. Formül basit: Geçmişte “A” kadar bilgi varsa o devrin insanları o bilginin tamamına sahipti. Ve fakat günümüzde bir milyon “A” kadar bilgi varsa günümüz insanı bu bilginin kaç “A” kadarına sahip?
Evet, bilgi trafiği he geçen gün artıyor. Ve insanlık giderek cahilleşiyor.
Süleyman S. Aras
0 yorum:
Yorum Gönder
1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.