Uzun zamandır Tuzla’daki tersanelerde ölümle sonuçlanan acı kazalar meydana geliyor. Ülkemizde insan hayatına önem verilmediğinin tipik bir örneği Tuzla… Daha bir-iki gün önce yine aynı örneklerden birisi yaşandı.
Ürettiği filikayı, içine kum torbası doldurarak denemesi gereken aymazlar, yine ülkemizde en ucuz malzeme olan insan ile test etmeye kalkışınca üç insanın birden katili oldu. Merak ediyorum, bu olayın gerçek sorumluları küçük bir vicdan kıpırtısı ile rahatsızlık duydular mı? Üç-beş saniyelik bir empatiyle kendilerine, “ya ben olsaydım?” sorusunu sordular mı? Zannetmiyorum!
Tuzla tersanelerindeki kazalar ve ölümler ile ilgili çok şey söylendi, yazıldı-çizildi, soruşturmalar açıldı… İşletmelere kısa süreli kapatma cezaları verildi. Değişen bir şey yok. Kocası, babası, kardeşi, sevgilisi, akrabası, arkadaşı Tuzla tersanelerinde -işçi olarak- çalışan insanlar korku içinde yaşıyor. Gerçekte, normal hayatta da kimsenin evine sağ dönme gibi bir garantisi yok; ama “ihmal” denen şey ülkemizin bir gerçeği olarak yıkılmaz, yıkılamaz bir abide, bir tabu gibi dokunulmazlığını sürdürüyor.
Aynen dizilerde izlediğimiz gaddar patronlar, taşeronlar, şımarık patron çocukları gibi bunların gerçek hayatta olanları da çürümüş, düşmüş, umursamaz insanlıklarıyla; purosu eksik olmayan salyalı ağızları ve timsah gözyaşlarıyla bezenmiş üzüntü beyanatlarıyla Tuzla’da tedbirler alıyorlar… Tedbirler alıyorlar: daha çok kazanmak, yedi sülalesine yetecek haramı biriktirmek, daha fazla sayıda insanı ezmek, insanlardan oluşturdukları piramitler üstünde yükselmek için!
Patronlar, “daha fazla nasıl semiririm, arkamda bıraktığım kanla karışık gözyaşlarını nasıl artırabilirim, sadizmin ulaşılamaz zirvesini nasıl ele geçiririm” diye düşünüp kudurarak birbirleriyle yarışırken işçiler, bir mucize eseri evrim geçirip kum torbası olabilir miyiz diye hayaller kuruyorlar. Zira Tuzla’da kum torbası insandan daha değerli bir meta olmuş durumda!
Tuzla’da tedbirler alınsa da öngörüldüğü gibi tersaneler Yalova’ya taşınsa da değişen pek bir şey olmayacak. Zira zihniyet değişmeyecek, patronlar da işçiler de dizilerde izleyip alıştığımız insanlar olmaya devam edecek: Yavuz hırsız ve baskın patron ile sindirilmiş işçi…
… ve dizilerde işçinin biri yüksele yüksele patrondan intikam aldıkça, ezilenin sadece dizilerde yükselmesi kutsandıkça (yani işçinin, ezilenin, garibin gerilimi diziler gibi propaganda araçlarıyla azaltıldıkça) gerçek hayattaki işçi bulunduğu tersaneye bir Mehdi gelmesini bekleyip duracak. Devlet de bekleyecek: ya bir Mehdi ya da -nasıl olacaksa- vicdanından ses duyan bir patron.
Garip; ama gerçek: “Kader!” denecek ve tedbir denen mucizenin ipine kimse tutunmayacak…
Ürettiği filikayı, içine kum torbası doldurarak denemesi gereken aymazlar, yine ülkemizde en ucuz malzeme olan insan ile test etmeye kalkışınca üç insanın birden katili oldu. Merak ediyorum, bu olayın gerçek sorumluları küçük bir vicdan kıpırtısı ile rahatsızlık duydular mı? Üç-beş saniyelik bir empatiyle kendilerine, “ya ben olsaydım?” sorusunu sordular mı? Zannetmiyorum!
Tuzla tersanelerindeki kazalar ve ölümler ile ilgili çok şey söylendi, yazıldı-çizildi, soruşturmalar açıldı… İşletmelere kısa süreli kapatma cezaları verildi. Değişen bir şey yok. Kocası, babası, kardeşi, sevgilisi, akrabası, arkadaşı Tuzla tersanelerinde -işçi olarak- çalışan insanlar korku içinde yaşıyor. Gerçekte, normal hayatta da kimsenin evine sağ dönme gibi bir garantisi yok; ama “ihmal” denen şey ülkemizin bir gerçeği olarak yıkılmaz, yıkılamaz bir abide, bir tabu gibi dokunulmazlığını sürdürüyor.
Aynen dizilerde izlediğimiz gaddar patronlar, taşeronlar, şımarık patron çocukları gibi bunların gerçek hayatta olanları da çürümüş, düşmüş, umursamaz insanlıklarıyla; purosu eksik olmayan salyalı ağızları ve timsah gözyaşlarıyla bezenmiş üzüntü beyanatlarıyla Tuzla’da tedbirler alıyorlar… Tedbirler alıyorlar: daha çok kazanmak, yedi sülalesine yetecek haramı biriktirmek, daha fazla sayıda insanı ezmek, insanlardan oluşturdukları piramitler üstünde yükselmek için!
Patronlar, “daha fazla nasıl semiririm, arkamda bıraktığım kanla karışık gözyaşlarını nasıl artırabilirim, sadizmin ulaşılamaz zirvesini nasıl ele geçiririm” diye düşünüp kudurarak birbirleriyle yarışırken işçiler, bir mucize eseri evrim geçirip kum torbası olabilir miyiz diye hayaller kuruyorlar. Zira Tuzla’da kum torbası insandan daha değerli bir meta olmuş durumda!
Tuzla’da tedbirler alınsa da öngörüldüğü gibi tersaneler Yalova’ya taşınsa da değişen pek bir şey olmayacak. Zira zihniyet değişmeyecek, patronlar da işçiler de dizilerde izleyip alıştığımız insanlar olmaya devam edecek: Yavuz hırsız ve baskın patron ile sindirilmiş işçi…
… ve dizilerde işçinin biri yüksele yüksele patrondan intikam aldıkça, ezilenin sadece dizilerde yükselmesi kutsandıkça (yani işçinin, ezilenin, garibin gerilimi diziler gibi propaganda araçlarıyla azaltıldıkça) gerçek hayattaki işçi bulunduğu tersaneye bir Mehdi gelmesini bekleyip duracak. Devlet de bekleyecek: ya bir Mehdi ya da -nasıl olacaksa- vicdanından ses duyan bir patron.
Garip; ama gerçek: “Kader!” denecek ve tedbir denen mucizenin ipine kimse tutunmayacak…
Süleyman S. Aras
0 yorum:
Yorum Gönder
1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.