Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Papa 16. Benediktus “Dünya Gençlik Günü” kutlamalarına başkanlık etmek için gittiği Avustralya’nın başkenti Sydney’de yüz binlerce kişiye hitap etmiş. Altını çiziyorum: Binlerce değil, yüz binlerce…
16. Benediktus, Katolik Hıristiyanların ruhani lideri. Gittiği her yerde pop yıldızı gibi karşılanıyor, büyük bir ilgiyle takip ediliyor. Papa, ziyaret ettiği ülkelerde, devletin en yüksek makamının başındaki kişi tarafından, uçağının merdiveninde karşılanıyor. Bu ilgi ne Avrupa ülkelerinde ne Amerika’da ne de diğer Hıristiyan ülkelerde değişiyor. Özellikle Katolik gençlerin Papaya olan ilgisi ve bu ilginin son zamanlarda yükselen grafiği oldukça dikkat çekici. Hayır, Hıristiyan dünyasındaki dini uyanışı veya onların dini/ruhani liderlerine olan ilgilerini kıskanıyor değilim.
Anlamadığım şey şudur: Bu Katolikler, özellikle Avrupalı olanları, laik değil miydi? Papaya olan bu ilgi laikliği zedelemiyor mu? Hem bir dini lider, yüz binleri bir alana toplama popülaritesini nasıl kazanabiliyor? Acaba bu işte medyanın bir etkisi var mı? Medyanın ve Batı sinemasının… En masum veya ikna edici cevap, Hıristiyan dünyadaki manevî açlık -belki- olabilir.
Burada Hıristiyan dünyayı bir kenara bırakıp içe bir bakış atmakta yarar vardır, diye düşünüyorum.
Bizim hocalarımız Cuma günü camisini doldurabiliyorsa çok mutlu oluyor. Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi Endonezya veya Müslümanların yaşadığı en kalabalık şehirlerinden biri İstanbul… Şimdi en can alıcı soru: Endonezya’nın en kalabalık şehrinde veya İstanbul’da Müslüman bir kanaat önderinin (ruhani lider demiyorum, kanaat önderi diyorum. Çünkü İslâm’da ruhbanlık yoktur) yüz binleri bir araya toplayabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Şimdi bu birlik özlemine irtica özlemi gözüyle bakan da olabilir. Normaldir… Normaldir; çünkü Müslümanlar dinî lidersizliğe, otoritersizliğe, başıboşluğa alıştırılmıştır. Müslümanlar, birey olma, kişilik kazanma, dini bireysel yorumlama hikâyeleriyle kandırılmıştır. Meselenin en acı tarafı ise her bir Müslüman birey, kandırıldığına değil dini özgürlüğüne kavuştuğuna inanmaktadır.
Dinin toplum dinamikleri açısından önemi ve bu dinamikleri belirleyici, koruyucu unsur olarak bir dini liderin ne anlama geldiği Hıristiyan dünyasına bakıldığında çok net bir şekilde görülmektedir. Bizde böyle şeyler olamaz. Çünkü yasak! Çünkü bizim kendimize has laikliğimiz var. Bizde (bu biz tüm İslâm dünyasını ifade eder) biraz sivrilmeye başlayan kanaat önderleriyse kutsal siyasi otorite tarafından ya hemencecik törpülenir ya da dönüşü olmayan sürgünlere gönderilir.
Biz, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Hac mevsiminde kutsal topraklarda bir araya gelen birkaç milyon Müslüman’ın oluşturduğu şuurun sınırlarına zar zor ulaşan birlik görüntüsüyle yetinebiliriz.
16. Benediktus, Katolik Hıristiyanların ruhani lideri. Gittiği her yerde pop yıldızı gibi karşılanıyor, büyük bir ilgiyle takip ediliyor. Papa, ziyaret ettiği ülkelerde, devletin en yüksek makamının başındaki kişi tarafından, uçağının merdiveninde karşılanıyor. Bu ilgi ne Avrupa ülkelerinde ne Amerika’da ne de diğer Hıristiyan ülkelerde değişiyor. Özellikle Katolik gençlerin Papaya olan ilgisi ve bu ilginin son zamanlarda yükselen grafiği oldukça dikkat çekici. Hayır, Hıristiyan dünyasındaki dini uyanışı veya onların dini/ruhani liderlerine olan ilgilerini kıskanıyor değilim.
Anlamadığım şey şudur: Bu Katolikler, özellikle Avrupalı olanları, laik değil miydi? Papaya olan bu ilgi laikliği zedelemiyor mu? Hem bir dini lider, yüz binleri bir alana toplama popülaritesini nasıl kazanabiliyor? Acaba bu işte medyanın bir etkisi var mı? Medyanın ve Batı sinemasının… En masum veya ikna edici cevap, Hıristiyan dünyadaki manevî açlık -belki- olabilir.
Burada Hıristiyan dünyayı bir kenara bırakıp içe bir bakış atmakta yarar vardır, diye düşünüyorum.
Bizim hocalarımız Cuma günü camisini doldurabiliyorsa çok mutlu oluyor. Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi Endonezya veya Müslümanların yaşadığı en kalabalık şehirlerinden biri İstanbul… Şimdi en can alıcı soru: Endonezya’nın en kalabalık şehrinde veya İstanbul’da Müslüman bir kanaat önderinin (ruhani lider demiyorum, kanaat önderi diyorum. Çünkü İslâm’da ruhbanlık yoktur) yüz binleri bir araya toplayabileceğini hayal edebiliyor musunuz? Şimdi bu birlik özlemine irtica özlemi gözüyle bakan da olabilir. Normaldir… Normaldir; çünkü Müslümanlar dinî lidersizliğe, otoritersizliğe, başıboşluğa alıştırılmıştır. Müslümanlar, birey olma, kişilik kazanma, dini bireysel yorumlama hikâyeleriyle kandırılmıştır. Meselenin en acı tarafı ise her bir Müslüman birey, kandırıldığına değil dini özgürlüğüne kavuştuğuna inanmaktadır.
Dinin toplum dinamikleri açısından önemi ve bu dinamikleri belirleyici, koruyucu unsur olarak bir dini liderin ne anlama geldiği Hıristiyan dünyasına bakıldığında çok net bir şekilde görülmektedir. Bizde böyle şeyler olamaz. Çünkü yasak! Çünkü bizim kendimize has laikliğimiz var. Bizde (bu biz tüm İslâm dünyasını ifade eder) biraz sivrilmeye başlayan kanaat önderleriyse kutsal siyasi otorite tarafından ya hemencecik törpülenir ya da dönüşü olmayan sürgünlere gönderilir.
Biz, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Hac mevsiminde kutsal topraklarda bir araya gelen birkaç milyon Müslüman’ın oluşturduğu şuurun sınırlarına zar zor ulaşan birlik görüntüsüyle yetinebiliriz.
Süleyman S. Aras
başlık ve yazı. ne alaka?
YanıtlaSilAslında ben de sizin yorumunuzla yazım arasında bir alâka kuramadım. :)
YanıtlaSilYeni yorumunuzda başlığı unutup içeriği eleştirirseniz ben de sizi daha iyi anlamış olurum.
içeriğe diyecek yok.
YanıtlaSilbaşlığa diyecek var.
O zaman başka...
YanıtlaSilBaşlıkla ilgili itirazınızı şöyle cevaplandırabilirim. "Pop Yıldızı Papa!" yazının esas başlığıdır ve ilgi çekmek için seçilmiştir. "Ne Alâka?" kısmı ise benim okurdan önce davranarak -aslında okurun yerine- kendime sorduğum sorudur. Sorunun cevabı da yazının içinde zaten.
Takip ve eleştirilerinizin devamını dilerim.