Ne enteresan bir ülkeyiz ve ne kadar kendine yabancı bir toplumuz. Bizi, dışarıdan bakanlar anlamıyorlar. Anlamamakta da son derece haklılar. Çünkü -sözüm ona- dünyada bizden daha milliyetçi bir millet yoktur; ama milli değerlerine de bizden daha uzak, yabacı, düşman başka bir millet yoktur.
Milletimizin tamamı böyle değil elbette; çoğunluğu bile böyledir diyemeyiz. Ancak bazı insanlar var ki, millî, manevî ve kültürel değerlerimizi utanılacak şeyler kategorisinde değerlendiriyorlar. Bu tür şeylerin simgeleriyle bile yan yana gelmekten çekiniyorlar.
Peki, bizi kendimizden, kendi değerlerimizden utanır hale getiren nedir? Neden göğüs kısmında koskoca haçıyla İngiliz veya İsviçre bayrağı olan bir tişört giydiğinizde cool (kuul) birisi olarak görülüyorsunuz da üzerinde ay-yıldızlı bayrağımızın yer aldığı bir tişört giydiğinizde kıro damgası yiyiveriyorsunuz. Bir zamanlar herkesin sırtında Hard Rock Casino, England, UK, USA yazan tişörtler vardı (hâlâ daha var). Gel gör ki, üstünde Türkiye yazan tişörtler giymeye cesaret edenlerimiz, kıro damgası yeme konusunda en umursamaz olanlarımızdır. Bu cesaret de damarlarımızda çekinmeden yürümeye, ancak son beş-on yılda muvaffak oldu. Birçok kişi hâlâ, ambleminde haç olan, Avrupa’nın popüler kulüplerinin spor kıyafetleri için can vermeye hazır.
Küçük yaştaki (6 yaşa kadar) çocuklara dini bilgiler ve dualar öğretmek de ya gericilerin ya da kıroların işidir. O yaştaki çocuklar bale öğrenmelidir, ortaöğretimde okuyan 12-14 yaşındaki kız öğrencilere yarışma adı altında striptiz yaptırılmalıdır. Yoksa kıroluktan, gericilikten, Avrupa’nın gerisinde kalmaktan; Arabistan’a, İran’a dönmekten; Malezyalaşmaktan kurtulmak mümkün olmayacaktır.
Kıyafetine uysa da beyaz çorap giymek kıroluktur ve fakat otobüs camı büyüklüğünde çerçeveleri olan güneş gözlükleri takmak modernitenin gereğidir. Aynı şekilde stres atmak için elde taşınan tespih de bir kıro aksesuarıdır, stres topunun yanında yeri yoktur. Eğer evine girerken ayakkabılarını çıkarıyorsan, tuvalete girerken paçalarını yukarı katlıyorsan (ki bu askeri liseden atılma sebebidir), annene-babana “hey moruk, n’aber?” demiyorsan, doğup-büyüdüğün yörenin ağzıyla konuşmaktan bir türlü vazgeçemiyorsan, içip içip kaldırımlarda anırmıyorsan (bazıları buna sarhoş şirinliği diyor)… vs. vs. Bu vs.’den sonra listenin ne kadar uzayacağını kestirmek hiç mümkün değildir. Bu yüzden yazıyı fazla uzatmayı düşünmüyorum.
Netice itibariyle çevresinde gördüğü her türlü farklılığı, yerelliği, milliliği “kıroluk” etiketiyle aşağılamaya çalışan fikri boş, zikri boş birçok insanla karşılaşmak mümkündür. Bunlara fazla kulak asmamak lazım diye düşünüyorum.
Milletimizin tamamı böyle değil elbette; çoğunluğu bile böyledir diyemeyiz. Ancak bazı insanlar var ki, millî, manevî ve kültürel değerlerimizi utanılacak şeyler kategorisinde değerlendiriyorlar. Bu tür şeylerin simgeleriyle bile yan yana gelmekten çekiniyorlar.
Peki, bizi kendimizden, kendi değerlerimizden utanır hale getiren nedir? Neden göğüs kısmında koskoca haçıyla İngiliz veya İsviçre bayrağı olan bir tişört giydiğinizde cool (kuul) birisi olarak görülüyorsunuz da üzerinde ay-yıldızlı bayrağımızın yer aldığı bir tişört giydiğinizde kıro damgası yiyiveriyorsunuz. Bir zamanlar herkesin sırtında Hard Rock Casino, England, UK, USA yazan tişörtler vardı (hâlâ daha var). Gel gör ki, üstünde Türkiye yazan tişörtler giymeye cesaret edenlerimiz, kıro damgası yeme konusunda en umursamaz olanlarımızdır. Bu cesaret de damarlarımızda çekinmeden yürümeye, ancak son beş-on yılda muvaffak oldu. Birçok kişi hâlâ, ambleminde haç olan, Avrupa’nın popüler kulüplerinin spor kıyafetleri için can vermeye hazır.
Küçük yaştaki (6 yaşa kadar) çocuklara dini bilgiler ve dualar öğretmek de ya gericilerin ya da kıroların işidir. O yaştaki çocuklar bale öğrenmelidir, ortaöğretimde okuyan 12-14 yaşındaki kız öğrencilere yarışma adı altında striptiz yaptırılmalıdır. Yoksa kıroluktan, gericilikten, Avrupa’nın gerisinde kalmaktan; Arabistan’a, İran’a dönmekten; Malezyalaşmaktan kurtulmak mümkün olmayacaktır.
Kıyafetine uysa da beyaz çorap giymek kıroluktur ve fakat otobüs camı büyüklüğünde çerçeveleri olan güneş gözlükleri takmak modernitenin gereğidir. Aynı şekilde stres atmak için elde taşınan tespih de bir kıro aksesuarıdır, stres topunun yanında yeri yoktur. Eğer evine girerken ayakkabılarını çıkarıyorsan, tuvalete girerken paçalarını yukarı katlıyorsan (ki bu askeri liseden atılma sebebidir), annene-babana “hey moruk, n’aber?” demiyorsan, doğup-büyüdüğün yörenin ağzıyla konuşmaktan bir türlü vazgeçemiyorsan, içip içip kaldırımlarda anırmıyorsan (bazıları buna sarhoş şirinliği diyor)… vs. vs. Bu vs.’den sonra listenin ne kadar uzayacağını kestirmek hiç mümkün değildir. Bu yüzden yazıyı fazla uzatmayı düşünmüyorum.
Netice itibariyle çevresinde gördüğü her türlü farklılığı, yerelliği, milliliği “kıroluk” etiketiyle aşağılamaya çalışan fikri boş, zikri boş birçok insanla karşılaşmak mümkündür. Bunlara fazla kulak asmamak lazım diye düşünüyorum.
Süleyman S. Aras
Vallahi ben ne düşünüyorsam yazıyorsun. Tercümanımsın adeta.
YanıtlaSilAklın yolu bir; ama akıl uçmuş olmayacak!
YanıtlaSilkesinlikle katılıyorum ama şöylede bir şey var bizim için bayrak (bakış açısı ne olursa olsun) kutsal sayılabilecek bir nesne ve bu yüzden de her yerde görmek istemeyebiliyoruz (örn: boxer falan) birde tshortle biyer falan silerler diyede belki kıro olarak bakılıyor olarbılır ama genelde seninde dediğin gibi kıro gözüyle bakılıyo
YanıtlaSil> Harun, senin bakış açın çok samimi ve anlaşılır. Benim bahsettiğim açıyı da sen tahmin ediyorsundur. Bu, tamamen yabancı kültürlere -özellikle Batı kültürü- ve ögelere duyulan hayranlıkla ilgili...
YanıtlaSilBurger King, Mc Donalds gibi yerlerde yemekler hep elle yenirken bir şey diyen olmaz ama bir müslüman elle yemek yemeye kalksa, yobaz, görgüsüz olur.
YanıtlaSil> Arzu-hâl, merhaba.
YanıtlaSilGerçekten iyi bir noktadan güzel bir tespitte bulunmuşsunuz. Gerçi Peygamberimizin elle yemesi ile günümüzde bazı insanların elle yemesi arasında dağlar kadar fark vardır. O da ayrı bir mesele. O (s.a.v.) devrinin en temiz insanıydı ve bize üzerinde en çok durmamız gereken şeylerden birinin temizlik olduğunu öğretti. ... Ve O en büyük öğretmendi.