Bugün 14 Mart 2008 Cuma. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Apo Yalçınkaya, Ak Parti’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Olayın arka planında neler olduğunu, düğmeye kimin bastığını, Türkiye’nin gizli tarihini ve derin kanalizasyonlarını iyi bilenler, önümüzdeki günlerde bunları mutlaka tek tek açıklayacaklardır. Özgür medya, bu konuda da tüm karanlık noktaların aydınlatılmasında ışık tutucu rolünü yerine getirecektir diye düşünüyorum.
Benim küçük penceremden bakıldığında ise eskiden beri oynanan oyunlara bir halka daha eklenmesinden başka bir önemi yoktur bu davanın ki bu da yeterince önemli bir oyundur. Çünkü bir oyundan söz etmekteyim ve bu oyun ne çelik-çomak oyunu ne mile oyunu ne de kutu kutu pense oyunudur. Bu oyun büyük biraderlerin, dürtecek uygun bir dübür bularak dürtmesiyle başlayan, başlatılan bir oyundur.
Kimi insanlar bu tür olaylarda ortaya atılan bilgi ve belgelere her nedense hep komplo teorisi olarak bakmaktadır. Hâlbuki çok da uzun sayılamayacak Türkiye’nin tarihinde yaşanan çeşitli olaylara ve trajedilere bakarsanız ne dediğim daha net anlaşılmış olacaktır.
Mustafa Kemal’i bile son 5-10 yılında devre dışı bırakan silsile ile 27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar, 12 Mart 1971 muhtırasını verenler, 12 Eylül 1980 darbecileri ve 28 Şubat 1997 post modern darbesini tezgâhlayanlar aynı göbek bağından gelmektedirler. 27 Mayıs 1960 darbesiyle başbakanını ve iki bakanını asma marifeti(!) gösteren derin kanalizasyon devleti, 30.000 küsur masum insana kan borcu olan terörist başını ise ciğeri yanmış analara ve ateş düşmüş ocaklara rağmen üç safın imzasıyla hala koynunda beslemektedir. Bu olayları tezgâhlayanlar bize ne mesaj vermektedirler?
Her darbede; demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, din-vicdan-fikir hürriyetine, eşitliğe her balans ayarında ülke topyekûn geri gitmesine rağmen bu uğursuzların hiç umurunda olmamıştır. Hamurunda Ermeni tohumu olan bu vatan hainlerinin Cumhuriyeti kuran ruhla uzaktan yakından alakaları yoktur. Onun için bu anlamda savunacakları tek bir şey de yoktur. Yaptıkları ise her zamanki gibi Türkiye’yi yeni bir uçurumun kenarına getirmektir.
Darbelerle yaptılar bunu… Sağ-sol davasıyla, 1 Mayıs, Maraş ve Sivas katliamlarıyla yaptılar. Menemen ve Aczmendi olayları gibi Yeşilçam’ın senaryolarından bile adi ve ucuz senaryolarıyla yaptılar.
Her seferinde tüm enerjimizi gereken noktalar dışında noktalara kanalize etmek zorunda kaldık. Çok klasik bir laf; ama olsun: Eller aya biz yine ya(sa)ya!
Şimdi bizimle dalga geçer gibi bir reklam filmi dönüyor ortalarda, bilmem dikkatinizi çekti mi? Reklamda mealen deniliyor ki: “Ey halkım biz aya gidemedik, bildiğiniz gibi atomu da biz bölemedik; ama kredi kartı ödemelerini bölmeyi başardık…”
Anladın sen onu!
Olayın arka planında neler olduğunu, düğmeye kimin bastığını, Türkiye’nin gizli tarihini ve derin kanalizasyonlarını iyi bilenler, önümüzdeki günlerde bunları mutlaka tek tek açıklayacaklardır. Özgür medya, bu konuda da tüm karanlık noktaların aydınlatılmasında ışık tutucu rolünü yerine getirecektir diye düşünüyorum.
Benim küçük penceremden bakıldığında ise eskiden beri oynanan oyunlara bir halka daha eklenmesinden başka bir önemi yoktur bu davanın ki bu da yeterince önemli bir oyundur. Çünkü bir oyundan söz etmekteyim ve bu oyun ne çelik-çomak oyunu ne mile oyunu ne de kutu kutu pense oyunudur. Bu oyun büyük biraderlerin, dürtecek uygun bir dübür bularak dürtmesiyle başlayan, başlatılan bir oyundur.
Kimi insanlar bu tür olaylarda ortaya atılan bilgi ve belgelere her nedense hep komplo teorisi olarak bakmaktadır. Hâlbuki çok da uzun sayılamayacak Türkiye’nin tarihinde yaşanan çeşitli olaylara ve trajedilere bakarsanız ne dediğim daha net anlaşılmış olacaktır.
Mustafa Kemal’i bile son 5-10 yılında devre dışı bırakan silsile ile 27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar, 12 Mart 1971 muhtırasını verenler, 12 Eylül 1980 darbecileri ve 28 Şubat 1997 post modern darbesini tezgâhlayanlar aynı göbek bağından gelmektedirler. 27 Mayıs 1960 darbesiyle başbakanını ve iki bakanını asma marifeti(!) gösteren derin kanalizasyon devleti, 30.000 küsur masum insana kan borcu olan terörist başını ise ciğeri yanmış analara ve ateş düşmüş ocaklara rağmen üç safın imzasıyla hala koynunda beslemektedir. Bu olayları tezgâhlayanlar bize ne mesaj vermektedirler?
Her darbede; demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, din-vicdan-fikir hürriyetine, eşitliğe her balans ayarında ülke topyekûn geri gitmesine rağmen bu uğursuzların hiç umurunda olmamıştır. Hamurunda Ermeni tohumu olan bu vatan hainlerinin Cumhuriyeti kuran ruhla uzaktan yakından alakaları yoktur. Onun için bu anlamda savunacakları tek bir şey de yoktur. Yaptıkları ise her zamanki gibi Türkiye’yi yeni bir uçurumun kenarına getirmektir.
Darbelerle yaptılar bunu… Sağ-sol davasıyla, 1 Mayıs, Maraş ve Sivas katliamlarıyla yaptılar. Menemen ve Aczmendi olayları gibi Yeşilçam’ın senaryolarından bile adi ve ucuz senaryolarıyla yaptılar.
Her seferinde tüm enerjimizi gereken noktalar dışında noktalara kanalize etmek zorunda kaldık. Çok klasik bir laf; ama olsun: Eller aya biz yine ya(sa)ya!
Şimdi bizimle dalga geçer gibi bir reklam filmi dönüyor ortalarda, bilmem dikkatinizi çekti mi? Reklamda mealen deniliyor ki: “Ey halkım biz aya gidemedik, bildiğiniz gibi atomu da biz bölemedik; ama kredi kartı ödemelerini bölmeyi başardık…”
Anladın sen onu!
Süleyman S. Aras
Blogcu'dayken Bu Yazıya Yapılan Yorum:
YanıtlaSil15.3.2008 - yevmiyedefteri.blogspot.com
Yazan: isimsiz
Türkiye'nin karanlık yüzündeki şer odakları amaçları Türk milletini birbirine düşürmek şeyslerim de elimden geldiğince bu komik olayı açıklamaya çalıştım ve sizin sözlerinize harfiyen katılıyorum.