10 Mart 2008

>Özgürlüğün Adını Koyamamak

>
Özgürlük kavramı, son yüzyılda daha önce hiç olmadığı bir biçimde insanlığın gündemine gelince, aynı zamanda “özgürlük kargaşası”nı daha ziyade “özgürlük kavramı kargaşası”nı da ister istemez gündeme getirdi.

Nereye kadar özgürlük? Kime göre özgürlük? Toplum huzursuzluğuna rağmen birey özgürlüğü mü, birey haklarının kısıtlanması yoluyla toplum huzuru mu? Özgürlüğün bir başlangıç ve bitiş noktası var mıdır? Özgürlüğün bir başlangıç ve bitiş noktası olacaksa bu noktaları kim belirleyecek? Görüyorsunuz bir çırpıda sorduğum sorular bile kavramın kargaşa boyutunu ortaya koyuyor. Bu listeye en az on soru da siz eklersiniz.

Klasik ve yaygın kanaate göre “sizin özgürlüğünüz başkalarına zarar verme ya da onların özgürlüklerini kısıtlama noktasına geldiği anda biter.” O zaman burada tam anlamıyla bir özgürlükten söz etmek mümkün değildir.

Bu durumun bireye yüklediği nedir? Ya gerçekten tam anlamıyla özgür olmak için sınır tanımayacak ya da özgürlük kavramından söz etmeyecek (yanlışım varsa düzeltin; ama eğer özgürlüğün sınırı varsa özgürlüğe nasıl bir isim bulacağız? ‘yarım özgürlük?’ ‘eksik özgürlük?’ ‘prematüre özgürlük?’ ne? ne yani?). Böylece birinci pozisyondaki birey, sadece kendi özgürlüğünün kutsallığına inanan bir egoist olacak (hemen belirtmek gerekirse insanoğlu, bu tür özgürlüğün örneklerini ancak eski krallarda, firavunlarda, diktatörlerde görebilmiştir), sınır tanımayacak. İkinci pozisyondaki birey ise hiçbir zaman -en azından bu dünya için- gerçek bir özgürlükten söz edemeyecek, ancak kafasındaki özgürlük fikrinin nedenlerini aramaktan da asla geri durmayacak.

Şimdi bir mesele daha kurcalıyor aklımı: özgürlüğü somut olarak mı yoksa soyut olarak mı ele alacağız? Yani özgürlük kendini yapma, etme, eyleme eylemleriyle mi yoksa olma, gerçekleştirme, bilme, bulma, seçme, karar verme eylemleriyle mi gösterecek?

Eğer özgürlük genelde insan, özelde birey için kutsal, dokunulamaz bir kazanım ise hangi özgürlük daha kutsaldır? Din, fikir, düşünce, ifade, vicdan, kanaat özgürlüğü ve bunların içini dolduran, dinin tüm gereklerini yerine getirme; özgürce fikir edinme, fikirler üzerinde düşünme ve başka fikirler geliştirme; hindi gibi düşünmekle kalmayıp hiçbir bağlayıcının tehdidinden korkmadan düşündüğünü ifade etme; vicdani boyuttaki karar ve eylemler için kendi doğrusuna inanma ve onu uygulama özgürlüğü mü? Yoksa çalma, çırpma, sövme, dövme, gücü despotizme vardırma, görevi kötüye kullanma, ayrımcılık yapma, kendi gibi olmayanı dışlama ve hakir görme, insan yaralama ve öldürme özgürlüğü mü?

Özgürlüğünü kullanarak geçimini kapkaçla sağlayan ve bu yolla yaralanmalara ve ölümlere yol açanlar; çoluk-çocuk, kadın-erkek, evli-bekâr, yaşlı-genç demeden fırsatını bulunca önüne gelene tecavüz edenler; kumar borcuna karısını kızını satanlar; kadını sadece “mal” olarak görüp onun ticaretini yapanlar; öz ninesini hatta annesini, babasını öldürüp kolundaki bileziğini, cebindeki parasını alanlar… Hepsi özgürlüklerini kullanarak yapmadı mı tüm bu yapma, etme, eyleme eylemlerini? Ya bu eylemlere maruz kalanların özgürlükleri? Bu nasıl bir özgürlük? Ya da… Allah aşkına ben çıkamadım bu işin içinden; sahi özgürlük nedir, ne menem bir şeydir?

Bu aşırı dozda özgürlüğü insanoğlunun damarlarına kim zerk etti ve insanoğlu nasıl uyudu, uyutuldu ki, yavaş yavaş çürüdüğünü fark etmiyor, edemiyor!

Süleyman S. Aras
Bu yazıyı paylaş:

0 yorum:

Yorum Gönder

1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.