27 Şubat 2008

>Soytarı Tuncay Özkan

>
Türkiye’mizin güzel(!) ekranlarını dolayısıyla gündemini birkaç yıldır, ara sıra meşgul eden bir gazeteci var. Hepiniz tanırsınız: Tuncay Özkan… Nereden çıktı, kimler tarafından sırtı sıvazlandı ve semirildi, hangi servisler tarafından kullanıldı ve kullanılmakta, nasıl yükseldi, hangi fikri eserleri çalarak “bana ait” diye yayınladı, o kadar parayı nereden kazanıp nasıl TV kanalı sahibi oldu?

Bu soruların cevaplarını bana sormayın; ben de araştırmaya devam ediyorum zaten. Tüm bu sorularla ilgili gerek çeşitli gazete ve TV’lerde gerekse internet ortamında yeterli sayıda haber ve belge yayınlandı.

Özellikle son aylarda, meydanlarda ve ekranlarda oynadığı provokatif rol ile sürekli gündemde kalmayı başaran, halkı birbirine düşürmek ve kamplara ayırmak için uğraşanlara en işlevsel maşa olmak amacıyla girmedik kılık bırakmayan ve kendini olduğundan farklı göstermeye çalışan bu kişi, şimdilerde ekranlarda ahlak dersi vermeye çalışıyor.

Bir insanın içi başka dışı başka, ameli başka zikri başka olması ne kadar aşağılık bir durumdur. Sanırım bunun içindir ki, Tuncay Özkan, gündemdeki insanlar arasında en itici, en sahte, en uyuz (evet uyuz) bulduklarım arasında birinci sırada geliyor.

Son günlerde, video paylaşım sitelerinde yayınlanan bir videosunda sanırım kameramana veya yönetmene şık(!) bir el hareketi ve ağız-dudak-dil-göz kombinasyonlarının başarıyla kullanıldığı bir soytarı hareketi yapıyor ki, gözlerinize inanamazsınız. Maalesef bu hareketler sadece soytarılara has hareketler sınıfına giriyor. (Bu video için burada link vermek istemiyorum. Çünkü bu tür video paylaşım sitelerinde genelde yayılmasından nefret ettiğim görüntüler de yer alabiliyor)

Ekranlardaki ve mitinglerdeki şovlarıyla; halk, fikir, vicdan ve din özgürlüğü karşıtı açıklamalarını yaparken verdiği kabız olmuş insan görüntüleriyle; Deniz Baykal’a yavşarken verdiği pozuyla soytarılar sınıfına girmeyi zorlayan ancak tam olarak başaramayan Tuncay Özkan, bu videodaki hareketleriyle artık soytarılar sınıfının dışında kalmaz diye düşünüyorum.

Şimdi diyeceksiniz ki: “El insaf! Bir insan bu kadar acımasızca eleştirilir mi?” Kişiye göre değişir… Efendim, bu şahsiyetin yaptıkları sizlerin bardağını taşırmamış olabilir; ama benim bardağımı taşırdı. Böylece bu gereksiz yazıyı kaleme almak zorunda kaldım.

Ayrıca ahlaksızların ahlak dersi vermesinden; adam olmayanların adam olma kılavuzu yayınlamasından; soytarıların efendilik taslamasından; hainlerin laikliği, vatanı, bayrağı ve dini koruma-kollama iddiasında bulunmasından; göbekten, mideden ve kafadan dışarıya bağlı olanların içimizde cirit atmasından ve toplum mühendisliğine soyunmasından (ve insanların her türlü soyunmasından) nefret ediyorum, nefret ediyorum, nefret ediyorum.

Süleyman S. Aras
Bu yazıyı paylaş:

0 yorum:

Yorum Gönder

1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.