Kültürel etkileşimin faydaları olduğu gibi zararları da vardır. Belki zararları daha çoktur. Buna rağmen kültürel etkileşimin zorunluluğu inkâr edilemez. Kültürel etkileşim hayati bir öneme sahiptir. Çünkü etkileşim yoksa değişim ve gelişim de yok demektir. Ancak etkileşim tek taraflıysa bir tarafın tamamen yok oluşundan başka bir şeyden söz edilemez.
Türkiye örneği çerçevesinde bir değerlendirme yaparsak kültürel etkileşime örnek olarak çok fazla sayıda örnek ortaya koymak mümkün değildir. Türkiye’de yaşanan -olsa olsa- bir kültürel ihanet olabilir. Özellikle medyayı elinde bulunduran hain eller tarafından yapılan kültürel operasyonlar, yozlaşmış, asimile olmuş bir kültür hortlağı doğurdu. Bu hortlamış ve prematüre evresini bir türlü geçememiş kültür dini duygu, inanış, düşünce ve davranışlarımızı da etkiledi; değiştirdi.
Cumhuriyetten önce başlayan bu operasyonlar kesintisiz devam etmiştir ve etmektedir. Bu operasyonlar bizi kültürümüzden utanır hale getirdi. Avrupa ve Amerika’da olan her şey baş tacı edilip elimizde kültürel değer olarak ne varsa taca atıldı. Her türden melanet, adı değiştirilerek, yüzü makyajlanarak, güya bizim örf ve adetlerimize uygun hale getirilerek, baş tacı edildi. Herkese de zorla kabul ettirilmeye çalışıldı, çalışılıyor.
Batıdan alınıp altın tepside sunulan çoğu değerler, kimilerinin gerçekten gözlerini kamaştırdı; kamaştırmakla kalmayıp kimi gözleri kör etti. Bu asimilasyon sistemiyle kimi gözler kalıcı olarak kör edilirken kimi menfaatperestler de satın alınmak suretiyle gözleri bağlandı.
Artık olup-biteni görenler olan-bitenden iğrenirken kalıcı ve geçici körlük yaşayanlar ise el yordamıyla anlamlandırmaya çalıştıkları bu şeyin -sözüm ona- zevk ve sefasını sürüyorlar. Çünkü her şeyin serbest olduğu bir dünyada zevk ve sefadan başka bir şeyden, herhangi bir başka değerden söz edemezsiniz.
Aslında içinde bulunduğumuz durum gerçekten trajikomik. Artık evine ayakkabıyla girmeyenler; halının üzerine çıplak ayakla ya da çorapla basanlar yadırganıyor. İnanılmaz bir aymazlık; ama bu bir aşağı tabaka davranışı olarak algılanıyor. Artık domuz eti yemek (en azından domuz eti de bulunduran yerlerde yemek yemek) statü göstergesi olarak görülüyor. Müzikli-danslı bir ortamda eşler değiştiriliyor; karısının, kızının, annesinin başka erkeklerin kollarında kuğu gibi süzülerek dans edişini izleyen erkeklerimiz zevk-ü mest oluyor. Ortak denizde ve havuzda, kadın-erkek karışık yüzmeyi reddedip alternatif tatil imkânları aramak ve varsa oraları tercih etmek gericilik olarak görülüyor (Bu alternatif tatil imkânını bulamadığı için geçmiş dönemlerde tatile gitmeyenlerin hepsini fakir statüsünde değerlendirmek de bazı kesimler için ayrı bir zavallılık olarak tarihe yazılmıştır). İnanın bunlara eklenecek çok sayıda garabetimiz var. Gelin şu doyumsuzluk kültüründen vazgeçelim. Medeniyete doğru bir kültürel evrim gerçekleştireceğiz derken insanlığımızı, insanlık onuruna yakışan gerçek kültür, medeniyet ve inanç değerlerimizi yitiriyoruz; farkında değiliz. Asimile edenler, asimile ettiklerini o kadar kör etmişler ki, gerçekleri gözlerine soksanız da nafile. İşte kalıcı körlük dediğim budur!
Otobüste, dolmuşta, parkta, yolda, alışveriş merkezinde vb. yerlerde öpüşen, koklaşan, sarmaş-dolaş yürüyen genç ve orta yaş sevgililer, siz de çok ciddi bir görüntü kirliliği oluşturuyorsunuz. Çünkü bu, sadece, sizin, muhafazakâr kültüre ve dindar insanlara başkaldırı dürtülerinizden ileri gelen davranış biçiminizdir. Hani evlerinizde de birbirinize bu kadar bağlı, samimi, sıcak ve sevgi dolu olsanız gam yemeyeceğim.
Türkiye örneği çerçevesinde bir değerlendirme yaparsak kültürel etkileşime örnek olarak çok fazla sayıda örnek ortaya koymak mümkün değildir. Türkiye’de yaşanan -olsa olsa- bir kültürel ihanet olabilir. Özellikle medyayı elinde bulunduran hain eller tarafından yapılan kültürel operasyonlar, yozlaşmış, asimile olmuş bir kültür hortlağı doğurdu. Bu hortlamış ve prematüre evresini bir türlü geçememiş kültür dini duygu, inanış, düşünce ve davranışlarımızı da etkiledi; değiştirdi.
Cumhuriyetten önce başlayan bu operasyonlar kesintisiz devam etmiştir ve etmektedir. Bu operasyonlar bizi kültürümüzden utanır hale getirdi. Avrupa ve Amerika’da olan her şey baş tacı edilip elimizde kültürel değer olarak ne varsa taca atıldı. Her türden melanet, adı değiştirilerek, yüzü makyajlanarak, güya bizim örf ve adetlerimize uygun hale getirilerek, baş tacı edildi. Herkese de zorla kabul ettirilmeye çalışıldı, çalışılıyor.
Batıdan alınıp altın tepside sunulan çoğu değerler, kimilerinin gerçekten gözlerini kamaştırdı; kamaştırmakla kalmayıp kimi gözleri kör etti. Bu asimilasyon sistemiyle kimi gözler kalıcı olarak kör edilirken kimi menfaatperestler de satın alınmak suretiyle gözleri bağlandı.
Artık olup-biteni görenler olan-bitenden iğrenirken kalıcı ve geçici körlük yaşayanlar ise el yordamıyla anlamlandırmaya çalıştıkları bu şeyin -sözüm ona- zevk ve sefasını sürüyorlar. Çünkü her şeyin serbest olduğu bir dünyada zevk ve sefadan başka bir şeyden, herhangi bir başka değerden söz edemezsiniz.
Aslında içinde bulunduğumuz durum gerçekten trajikomik. Artık evine ayakkabıyla girmeyenler; halının üzerine çıplak ayakla ya da çorapla basanlar yadırganıyor. İnanılmaz bir aymazlık; ama bu bir aşağı tabaka davranışı olarak algılanıyor. Artık domuz eti yemek (en azından domuz eti de bulunduran yerlerde yemek yemek) statü göstergesi olarak görülüyor. Müzikli-danslı bir ortamda eşler değiştiriliyor; karısının, kızının, annesinin başka erkeklerin kollarında kuğu gibi süzülerek dans edişini izleyen erkeklerimiz zevk-ü mest oluyor. Ortak denizde ve havuzda, kadın-erkek karışık yüzmeyi reddedip alternatif tatil imkânları aramak ve varsa oraları tercih etmek gericilik olarak görülüyor (Bu alternatif tatil imkânını bulamadığı için geçmiş dönemlerde tatile gitmeyenlerin hepsini fakir statüsünde değerlendirmek de bazı kesimler için ayrı bir zavallılık olarak tarihe yazılmıştır). İnanın bunlara eklenecek çok sayıda garabetimiz var. Gelin şu doyumsuzluk kültüründen vazgeçelim. Medeniyete doğru bir kültürel evrim gerçekleştireceğiz derken insanlığımızı, insanlık onuruna yakışan gerçek kültür, medeniyet ve inanç değerlerimizi yitiriyoruz; farkında değiliz. Asimile edenler, asimile ettiklerini o kadar kör etmişler ki, gerçekleri gözlerine soksanız da nafile. İşte kalıcı körlük dediğim budur!
Otobüste, dolmuşta, parkta, yolda, alışveriş merkezinde vb. yerlerde öpüşen, koklaşan, sarmaş-dolaş yürüyen genç ve orta yaş sevgililer, siz de çok ciddi bir görüntü kirliliği oluşturuyorsunuz. Çünkü bu, sadece, sizin, muhafazakâr kültüre ve dindar insanlara başkaldırı dürtülerinizden ileri gelen davranış biçiminizdir. Hani evlerinizde de birbirinize bu kadar bağlı, samimi, sıcak ve sevgi dolu olsanız gam yemeyeceğim.
Süleyman S. Aras
Blogcu'dayken Bu Yazıya Yapılan Yorumlar:
YanıtlaSil2.12.2007 - Tebrikler
Yazan: mustafabaki278@hotmail.com
selam
dostum yazını gayet iyi buldum başarının ve azmin devamın dilerim.Yalnız sana tavsiyem iyice piştikten, taraftar edindikten ve tamamen kendini savuna bilirlik dercesine geldıkte sonra yazıların da sivri dil kullanımı veya biryerlere gönderme kanımca daha iyi olur diye düşünüyorum.Tabi sen bunların bilincinde oldugunu da biliyorum benim ki sadece bir hatırlatma
kendine iyi bak
hoşca kal sağlıklı kal.
mustafa baki