Ne zamanki adaleti, kardeşliği, edebi, hayâyı, Müslümanca yaşamayı sadece kitaplardan okumaya ve menkıbelerden dinlemeye başladık; ne zamanki tüm bunlarla tanışmamız, bir hatibin iki dudağından dökülen kelimelerin kulağımıza değip geçmesinden ibaret oldu, işte o zamandan beri pazarlamaya, satmaya ve başkalarına yaymaya yani tebliğ etmeye çalıştığımız ve değerli olduğunu iddia ettiğimiz ne varsa işte onların hepsi sahte.
Ne zamanki söylemi ile eylemi bir olan insanlar dünyamızdan göç eyledi ve onlardan sonra sadece söylemleriyle ön plana çıkan kanaat önderleri türedi, işte o zamandan beri dinimiz, diyanetimiz, örfümüz, âdetimiz, kültürümüz, sözümüz, özümüz… hep övündüğümüz neyimiz varsa işte onların hepsi sahte.
Ne zamanki “imamın dediğini yap, yaptığını yapma!” uydurması 6667. ayetimizmiş gibi belleklerimize kazındı, işte o zamandan beri söylemlerimizle eylemlerimiz birbirini yalanlıyor, içimiz-dışımız bir değil, çelişkinin, yalpalamanın, gel-gitlerin bin çeşidini yaşıyoruz. Gerçekleri bırakıp sahtelerine sahip olmanın çocuksu gururunu yaşıyoruz, tüm kandırılmışlığımızla beraber… Gururumuz, onurumuz, duruşumuz sahte.
Örneklerimiz, önderlerimiz, modellerimiz, hocalarımız, imamlarımız nerede? Biz mi onları terk ettik; onlar mı bizi terk etti? Görevlerini tamamlayıp gittiler mi; yoksa onları hak etmediğimiz için elimizden mi alındılar? Biz Müslümanlar ve tüm insanlık modelsiz mi bırakıldık; yoksa artık insanî modellerle ilgilenmiyor muyuz?
Yeni modellerimizin başında, Hollywood stüdyolarından tüm dünyaya yayılan, şeytanın askerleri geliyor. Her ülkede ve bölgede temsilcilikleri var. Televizyonları, radyoları, gazeteleri, internet siteleri, paralı-gönüllü tebliğcileri var. Onlar nasıl bir insan modeli kurguluyorsa çoğu insan, büyülenmiş veya hipnoz edilmiş sürüler gibi o model oluveriyor. Herkes onların rüzgârına açık durumdadır. Zehirlerini, hissettirmeden ve bir sürü şeytani yolla zerk ettikleri ve bunu uzunca bir sürece yaydıkları için normal bir hayat akıp gidiyormuş gibi sanılır. Müslümanlar: “Ben Müslüman’ım”, Hıristiyanlar: “Ben Hıristiyan’ım”, Yahudiler: “Ben Yahudi’yim”, Budistler: “Ben Budist’im” diye saçmalamaya devam ederler. Çoğu böyledir. Antrparantez, onlardan biri de bu satırların yazarı olan Fakirdir. Kendimi bu global etkinin dışında kalmış, ‘sütten çıkmış ak kaşık’ olarak görmüyorum. Maalesef göremiyorum. Çünkü bu habis virüsten etkilenmeyen yok gibi.
Genel görüntüye bakılırsa insanlığın büyük kısmı, belli noktalara kanalize olmuş bir şekilde akıp gidiyor. Bu durumdan memnun olmayıp çeşitli arayışlara giren insanların sayısı oldukça az. Güçleri zayıf! Propaganda (tebliğ) güçleri yetersiz… Yani model arayan insanlar da var. Eski modeller(in en azından ruhunu) diriltmeye çalışanlar var. Nicelik olarak ortaya çıkan bu azlık, ümitsizlik kaynağı olmalı mı? Genel durumdan memnun olmayan kitleleri yeise düşürmeli mi? Eğer nicelik olarak az olan bu kitlelerde nitelik olarak bir kalite varsa ümit var olunabilir. Çünkü dünyanın en mükemmel dini olan İslâm diğer semavi ve dünyevi sistematik dinler; kimi mükemmel, kimi de mükemmele yakın bir tek kişiyle başlamıştır.
İşte onlar modeldir. Onlar yok ama bırakıp gittikleri var. Mirasları var. Onları aramak, bulmak ve diriltmek ya da bu yöndeki çalışmalara katılmak en azından kalben destek olmak lazımdır.
Süleyman S. Aras
Ne zamanki söylemi ile eylemi bir olan insanlar dünyamızdan göç eyledi ve onlardan sonra sadece söylemleriyle ön plana çıkan kanaat önderleri türedi, işte o zamandan beri dinimiz, diyanetimiz, örfümüz, âdetimiz, kültürümüz, sözümüz, özümüz… hep övündüğümüz neyimiz varsa işte onların hepsi sahte.
Ne zamanki “imamın dediğini yap, yaptığını yapma!” uydurması 6667. ayetimizmiş gibi belleklerimize kazındı, işte o zamandan beri söylemlerimizle eylemlerimiz birbirini yalanlıyor, içimiz-dışımız bir değil, çelişkinin, yalpalamanın, gel-gitlerin bin çeşidini yaşıyoruz. Gerçekleri bırakıp sahtelerine sahip olmanın çocuksu gururunu yaşıyoruz, tüm kandırılmışlığımızla beraber… Gururumuz, onurumuz, duruşumuz sahte.
Örneklerimiz, önderlerimiz, modellerimiz, hocalarımız, imamlarımız nerede? Biz mi onları terk ettik; onlar mı bizi terk etti? Görevlerini tamamlayıp gittiler mi; yoksa onları hak etmediğimiz için elimizden mi alındılar? Biz Müslümanlar ve tüm insanlık modelsiz mi bırakıldık; yoksa artık insanî modellerle ilgilenmiyor muyuz?
Yeni modellerimizin başında, Hollywood stüdyolarından tüm dünyaya yayılan, şeytanın askerleri geliyor. Her ülkede ve bölgede temsilcilikleri var. Televizyonları, radyoları, gazeteleri, internet siteleri, paralı-gönüllü tebliğcileri var. Onlar nasıl bir insan modeli kurguluyorsa çoğu insan, büyülenmiş veya hipnoz edilmiş sürüler gibi o model oluveriyor. Herkes onların rüzgârına açık durumdadır. Zehirlerini, hissettirmeden ve bir sürü şeytani yolla zerk ettikleri ve bunu uzunca bir sürece yaydıkları için normal bir hayat akıp gidiyormuş gibi sanılır. Müslümanlar: “Ben Müslüman’ım”, Hıristiyanlar: “Ben Hıristiyan’ım”, Yahudiler: “Ben Yahudi’yim”, Budistler: “Ben Budist’im” diye saçmalamaya devam ederler. Çoğu böyledir. Antrparantez, onlardan biri de bu satırların yazarı olan Fakirdir. Kendimi bu global etkinin dışında kalmış, ‘sütten çıkmış ak kaşık’ olarak görmüyorum. Maalesef göremiyorum. Çünkü bu habis virüsten etkilenmeyen yok gibi.
Genel görüntüye bakılırsa insanlığın büyük kısmı, belli noktalara kanalize olmuş bir şekilde akıp gidiyor. Bu durumdan memnun olmayıp çeşitli arayışlara giren insanların sayısı oldukça az. Güçleri zayıf! Propaganda (tebliğ) güçleri yetersiz… Yani model arayan insanlar da var. Eski modeller(in en azından ruhunu) diriltmeye çalışanlar var. Nicelik olarak ortaya çıkan bu azlık, ümitsizlik kaynağı olmalı mı? Genel durumdan memnun olmayan kitleleri yeise düşürmeli mi? Eğer nicelik olarak az olan bu kitlelerde nitelik olarak bir kalite varsa ümit var olunabilir. Çünkü dünyanın en mükemmel dini olan İslâm diğer semavi ve dünyevi sistematik dinler; kimi mükemmel, kimi de mükemmele yakın bir tek kişiyle başlamıştır.
İşte onlar modeldir. Onlar yok ama bırakıp gittikleri var. Mirasları var. Onları aramak, bulmak ve diriltmek ya da bu yöndeki çalışmalara katılmak en azından kalben destek olmak lazımdır.
Süleyman S. Aras
Global etkinin dışına çıkabildiğimiz zamanlarda hepimize bireysel tefekkür seansları öneriyorum.
YanıtlaSilBu harika yazı için teşekkürler Süleyman Bey. Aklınıza, fikrinize, paylaşımınıza sağlık.
YanıtlaSilSevgiler, Saygılar.
> siyaharaf, > İdris Cin; ilginiz ve yorumlarınız için teşekkür ederim.
YanıtlaSil