Toplum olarak, suç ve suçlu konusunda giderek daha tepkisiz davranıyoruz. Öyle ki, kimi aşağılık suç ve suçluları bile neredeyse benimsemeye ve hayatın önlenemez gerçeği olarak görmeye başladık. Hatta bazı suçlara karşı sempati ve özenme gibi korkunç durumlarla yüz yüze olduğumuzu söyleyebiliriz.
Son günlerde Hüseyin Üzmez olayı bağlamında, medyada yaşananlara baktıkça durumun vahametini daha açık olarak görenlerdenim. Herifçioğlunun çıkmadığı kanal, röportaj vermediği gazete kalmadı neredeyse… 70 küsurluk kart teke, yaptığı rezalet marifetmiş gibi kapı kapı dolaşarak şov yapıyor. 14 yaşındaki bir kıza cinsel istismarda bulunma aşağılığını güzel dinimizle savunma zavallılığına düşüyor. Rating müptelası medyamız ise çekinmeden buna çanak tutuyor. Bazı medya temsilcileri “seni sorularımla döverim” saçmalığıyla milleti kandırmaya çalışarak esas amaçlarının rating olduğunu gizliyor. Muhabirin teki, Kadıköy vapur iskelesinde, kart tekemizle röportajına devam ederken insanlarımız yanından yöresinden tepki vermeden geçebiliyor. Kimi cılız “Utan, Utan!” sesleriyse boğazın küçük dalgalarının şıpırtısında kaybolup gidiyor. İşin ilginç tarafı oradan geçen bazı cahillerin “Geçmiş olsun.” diyebilmesiydi. Aslolan, cezayı devletin yani hukuk sisteminin vermesidir. Ancak hâlâ toplumun arasına karışma yüzsüzlüğünü gösteren Hüseyin Üzmez’in oracıkta -en azından- toplumun tükürüğü cezasıyla karşılaşmasını ve yüzleşmesini beklerdim.
Toplumun suç ve suçluya karşı gittikçe daha duyarsız ve tepkisiz kalmasının birçok sebebinden birisi de medyanın tutumudur. Rating uğruna yapılan yanlışlar neticesinde, toplumun suça bakışı giderek değişiyor. Muhabir, program yapımcısı, yazar vb. medya mensuplarının bu gibi suçluları el üstünde tutarcasına ağırlamaları, ilk önce kendileri röportaj yapmak için birbirleriyle yarışmaları, yaptıkları haberlerde özendirici bir tutum benimsemeleri suçun ve suçlunun toplumsal hafızaya olumlu kodlarla işlenmesine sebep oluyor.
Geçmişte ve günümüzde, medyanın peşinde koştuğu kişiliklere kısa bir göz atmamız olayın boyutunu ortaya koyacaktır diye düşünüyorum. Vakti zamanında, medyamızın önde gelen bazı isimleri, bebek katili Apo ile röportaj yapmak için Bekaa Vadisi’ni ve Kuzey Irak’ı su yolu yapmış, Apo’nun kapısında yatmışlardı. Yapılan haberler ve yorumlar genelde tatlı-sert bir içeriğe sahip oluyor, terör örgütünün neredeyse haklı gerekçeleri(!) neticesine varıyordu. Birçok medya mensubu hapishanedeki ve dışarıdaki mafya liderleriyle röportaj yapmak için birbirleriyle yarışmış, sonuçta onları birer idol gibi gösteren içeriğe sahip dizi haberler yapmışlardı. Kendilerinden yaşça çok küçük kadınlarla birlikte olan işadamı, sanatçı, kral, diktatör gibi kişilerin şaşaalı yaşamları, genç kızlardan oluşan haremleri, kadına sadece cinsel meta olarak bakmaları yüceltilerek sunuluyor ve bu konuda da belli bir sempati, özenti veya en azından bir hoşgörünün yolu açılıyordu.
Bazı haberlerde suçluların, “baron”, “kral”, “baba” gibi yüceltici lakaplarıyla birlikte sunulmaları, haberlerin medyayı, dolayısıyla toplumsal hafızayı günlerce meşgul etmesi, kimi haberlerin ya yüzeysel olarak işlenip geçilmesi ya da nerdeyse hiç işlenmemsi gerekirken ısrarla gündemde tutulması gibi durumlar da medyanın olumsuz tavırlarına örnek olarak gösterilebilir.
Öte yandan “fikir” ile “suç” ve “düşünce” ile “suç” gibi asla yan yana gelemeyecek kelimelerden üretilen fikir suçu, fikir suçlusu, düşünce suçu, düşünce suçlusu kavramlarıyla medya neredeyse hiç ilgilenmiyor; fikreden ve düşünen az sayıda insan mahkeme ya da hapishane köşelerinde süründürülüyordu. Sözüm ona bu suçların(!) reklamları medyada yeterince yer almadığı için ülkemde fikir suçu, fikir suçlusu, düşünce suçu ve düşünce suçlusu sayısında sürekli bir azalma görülüyor, düşünme gibi pahalı ve bedel isteyen bir meziyet toplum hayatından tecrit ediliyor, rejim kurtuluyordu.
Toplumun, diğer aşağılık ve yüz kızartıcı suçların müptelası olmasının, zevk kültürünün hayata yerleşmesinin, hayvani özgürlüğün kapılarının ardına kadar açılmasının, devlete ve rejime -gözle görülen- bir zararı olmadıktan sonra, ne önemi var ki?
Son günlerde Hüseyin Üzmez olayı bağlamında, medyada yaşananlara baktıkça durumun vahametini daha açık olarak görenlerdenim. Herifçioğlunun çıkmadığı kanal, röportaj vermediği gazete kalmadı neredeyse… 70 küsurluk kart teke, yaptığı rezalet marifetmiş gibi kapı kapı dolaşarak şov yapıyor. 14 yaşındaki bir kıza cinsel istismarda bulunma aşağılığını güzel dinimizle savunma zavallılığına düşüyor. Rating müptelası medyamız ise çekinmeden buna çanak tutuyor. Bazı medya temsilcileri “seni sorularımla döverim” saçmalığıyla milleti kandırmaya çalışarak esas amaçlarının rating olduğunu gizliyor. Muhabirin teki, Kadıköy vapur iskelesinde, kart tekemizle röportajına devam ederken insanlarımız yanından yöresinden tepki vermeden geçebiliyor. Kimi cılız “Utan, Utan!” sesleriyse boğazın küçük dalgalarının şıpırtısında kaybolup gidiyor. İşin ilginç tarafı oradan geçen bazı cahillerin “Geçmiş olsun.” diyebilmesiydi. Aslolan, cezayı devletin yani hukuk sisteminin vermesidir. Ancak hâlâ toplumun arasına karışma yüzsüzlüğünü gösteren Hüseyin Üzmez’in oracıkta -en azından- toplumun tükürüğü cezasıyla karşılaşmasını ve yüzleşmesini beklerdim.
Toplumun suç ve suçluya karşı gittikçe daha duyarsız ve tepkisiz kalmasının birçok sebebinden birisi de medyanın tutumudur. Rating uğruna yapılan yanlışlar neticesinde, toplumun suça bakışı giderek değişiyor. Muhabir, program yapımcısı, yazar vb. medya mensuplarının bu gibi suçluları el üstünde tutarcasına ağırlamaları, ilk önce kendileri röportaj yapmak için birbirleriyle yarışmaları, yaptıkları haberlerde özendirici bir tutum benimsemeleri suçun ve suçlunun toplumsal hafızaya olumlu kodlarla işlenmesine sebep oluyor.
Geçmişte ve günümüzde, medyanın peşinde koştuğu kişiliklere kısa bir göz atmamız olayın boyutunu ortaya koyacaktır diye düşünüyorum. Vakti zamanında, medyamızın önde gelen bazı isimleri, bebek katili Apo ile röportaj yapmak için Bekaa Vadisi’ni ve Kuzey Irak’ı su yolu yapmış, Apo’nun kapısında yatmışlardı. Yapılan haberler ve yorumlar genelde tatlı-sert bir içeriğe sahip oluyor, terör örgütünün neredeyse haklı gerekçeleri(!) neticesine varıyordu. Birçok medya mensubu hapishanedeki ve dışarıdaki mafya liderleriyle röportaj yapmak için birbirleriyle yarışmış, sonuçta onları birer idol gibi gösteren içeriğe sahip dizi haberler yapmışlardı. Kendilerinden yaşça çok küçük kadınlarla birlikte olan işadamı, sanatçı, kral, diktatör gibi kişilerin şaşaalı yaşamları, genç kızlardan oluşan haremleri, kadına sadece cinsel meta olarak bakmaları yüceltilerek sunuluyor ve bu konuda da belli bir sempati, özenti veya en azından bir hoşgörünün yolu açılıyordu.
Bazı haberlerde suçluların, “baron”, “kral”, “baba” gibi yüceltici lakaplarıyla birlikte sunulmaları, haberlerin medyayı, dolayısıyla toplumsal hafızayı günlerce meşgul etmesi, kimi haberlerin ya yüzeysel olarak işlenip geçilmesi ya da nerdeyse hiç işlenmemsi gerekirken ısrarla gündemde tutulması gibi durumlar da medyanın olumsuz tavırlarına örnek olarak gösterilebilir.
Öte yandan “fikir” ile “suç” ve “düşünce” ile “suç” gibi asla yan yana gelemeyecek kelimelerden üretilen fikir suçu, fikir suçlusu, düşünce suçu, düşünce suçlusu kavramlarıyla medya neredeyse hiç ilgilenmiyor; fikreden ve düşünen az sayıda insan mahkeme ya da hapishane köşelerinde süründürülüyordu. Sözüm ona bu suçların(!) reklamları medyada yeterince yer almadığı için ülkemde fikir suçu, fikir suçlusu, düşünce suçu ve düşünce suçlusu sayısında sürekli bir azalma görülüyor, düşünme gibi pahalı ve bedel isteyen bir meziyet toplum hayatından tecrit ediliyor, rejim kurtuluyordu.
Toplumun, diğer aşağılık ve yüz kızartıcı suçların müptelası olmasının, zevk kültürünün hayata yerleşmesinin, hayvani özgürlüğün kapılarının ardına kadar açılmasının, devlete ve rejime -gözle görülen- bir zararı olmadıktan sonra, ne önemi var ki?
Süleyman S. Aras
Medya ve internet ortamı edepsiz, riyakar, ruh hastası, psikopat vs. olmayı marifet bilmemiz için ellerinden geleni yapıyorlar ve bu konuda gerçekten çok iyi çalışıyorlar.. Sanmıyorum ki TR dışında bir ülkede daha bu kadar sıkı çalışsınlar.. TR'de insanlar artık ensest (aile içi cinsel ilişkiler) hayvanlarla cinsel ilişki ya da sanat için, yardım için soyundu(!), tecavüzler vs. türlü hainlikler, ahlaksızlıklar, canilikler gibi saçma salak haberlere öylesine alıştı(rıldı) ve normal görmeye başladıki bu dejenerasyonun olması da gayet normal. Bir uyuma, büyük bir gaflet hali hüküm sürüyor şuan kimse neyin ne olduğunun farkında bile değil, uyutuluyor.. Alıştırılıyor.. İnsanlar uyutularak kültürleri /inançları ellerinden alınıyor farkında değiller. Ahlaksızlık ve edepsizlik artık bir çok insan tarafından "marifet" görülüyor.. Bir ülkeyi bilek / kılıç gücüyle yenemezsen ahlakını yok etmen yeterlidir.. Birileri bu felsefeyi benimsemişler..
YanıtlaSil> Teşekkür ederim Çilekli,
YanıtlaSilMedya yabancıların (devşirme) elinde olunca sonuç böyle oluyor.
Bazen topu bende medyaya atıyorum. Zaten topu medyadan başka kime atsak üzerine alınmıyor gerçi medya da halk istiyor biz de veriyoruz diyor
YanıtlaSilevet halk istiyor
14 yaşındaki bir kişiyle yatma hayali kurmayan erkek yok gibi neredeyse
kızlar ise kendi rızalarıyla bir an önce bu dertten kurtulmaya çalışıyorlar
Amerikan filmlerinde ki kolejli kızlarından farkları yok
Toplum Yozlaşıyor
yozlaşmanın önüne gecebilmek için yozlaşmamış öncüler gerekli
21. yüzyıl Türkiyesinde insanların tek amaçları var o da para
para nereden nasıl geldiği önemli değildir
Hüseyin Üzmez'in olayında da para vardır Bir anne para için kendi kızını peşkeş çekmiştir
Hüseyin Üzmez'in olayı görülendir görülmeyenler ise görülmediği sürece gündem olmaz zaten önemlide değildir
Tıpkı aktütündeki ilk okulun açık olup olmadığı gibi
gündem bitti okul ne oldu bilinmiyor
Medya Raiting yaparak patronuna para kazanacaktır
biz vay namussuz,
Allah belanı versin diyeceğiz
sonra ne mi olacak genç bir afet bulsamda ....
veya kız zengin bir erkek tavlasam ....
70 yıl önce vefat etmiş 88 yıl önce öyle böyle şu an yaşadığımız cumhuriyeti kurmuş Bir liderin
Fikirleri ile geleceği kurmaya,
özel hayatını didikliyerek küçültmeye çalışıyoruz
Bizde bu kafa oldukdan sonra hatayı yapanın hangi dine mensup hangi işi yaptığı kimin ne amaçla neyi yaptığının ne önemi var ki
amaç Para sonuç Para ise herşey güllük gülistanlıktır
> Efsane, paylaşım için teşekkür ederim.
YanıtlaSilEğer çoğu şeyi halk dediğimiz unsura bıraksak acaba sonumuz ne olurdu? Halk ki, tek tek bireylerden oluşuyor ve her birey mücadele etmekle yükümlü olduğu bir nefis ve onlarca şeytan ile mücadele halindedir.
Hangi dine ve ırka mensup olursa olsun bu mücadeleyi kaybedenler toplumun ortasında böyle bir bomba gibi patlıyor. Genelde mücadeleyi kaybedenler de kendini toplumdan tecrit eden kimi kibir abidesi insanlardır. Hüseyin Üzmez de onlardan biridir.
Ve bizim medyamızın bu olaylara yadırgıyormuş gibi bakmasına aldanmayın. Aslında perde arkasında ellerini oğuşturup yeni hadiseleri sabırsızlıkla bekliyorlar.
Esas terbiye edilmesi ve hizaya getirilmesi gereken "halk istiyor, biz de yerine getiriyoruz." zırvalığını dillendiren medyadır. Türkiye'de ise -şimdilik- bunu başaracak bir irade kimsede yoktur.
Fakat elbette ümitsiz olmayacağız. Dünya mücadele yeridir. Biz de mücadelemizi gücümüz nispetinde yapmak zorundayız.