11 Eylül 2008

11 Eylül ve İslâm’ın Önlenemeyen Yükselişi

Mahalle pazarında vücuduna kendi sapladığı bıçakla avazı basan çirkef yaygaracı gibi ABD de ikiz kulelerine (Dünya Ticaret Merkezi-WTC) kendi gerçekleştirdiği inanılmaz saldırı ile dünyanın gözünü bağlayıp İslâm dünyasını yeryüzünden silmeyi hedeflemişti. Tıpkı çirkef yaygaracı gibi… Yaygaracı da pazarda yaptığı o hareketle insanların dikkatlerini kendine çekerek işbirlikçilerine soygun zemini hazırlar.



11 Eylül 2001 yılında ABD’de gerçekleşen saldırılardan sonra başta ABD, İsrail ve İngiltere olmak üzere bütün Batı’nın İslâm dünyasını hedefe koymak için bu işin sorumluluğunu (sözde) Müslüman teröristlere yüklemeleri o günlerde bile kimi sağduyulu çevreler tarafından insafsız bir yaftalama olarak görülmüştü.



11 Eylül olaylarından sonraki genel kanı şuydu: Bütün dünya bu olayların sorumluluğunu İslâm’da, Müslümanlarda ve Müslümanlıkta görecek ve dünyada İslâmiyet’e karşı müthiş ve önlenemez bir antipati dalgası yayılarak geri kalmışlığı yırtmaya ve sıçrama yapmaya hazırlanan İslâm dünyası tamamen etkisiz hâle getirilecekti.



“Zaman her şeyin ilacıdır” ve gerçeklerin zamanla ortaya çıkma huyu düsturunca çok kısa süre sonra ABD-İsrail (CIA-MOSSAD) eksenli şer senaryosunun tüm detayları bir bir ortaya çıkmaya başladı. İğrenç hedefleri uğruna kendi insanlarını bile kurban olarak kullanmaktan çekinmeyen ve ağırlıklı olarak bunu İsrail’in emelleri doğrultusunda geliştiren ABD merkezli bu Batı felsefesinin gizlenemeyen çirkin yüzü, yaratılmaya çalışılan rüzgârı tersine çevirdi. Müslümanların aleyhine tasarlanan 11 Eylül senaryosu Müslümanların lehine sonuçlar doğurmaya başladı. Olayı Müslümanlara mal eden azınlık bile mazlum olarak bakanlarla birlikte büyük bir ilgiyle İslâm’ı anlamaya çalıştılar. Onlar İslâm’a kendilerini açtıkça İslâm da onlara tüm güzelliklerini açma konusunda kayıtsız kalamazdı. Kalamadı…



Artık eskisi gibi ağırlıklı olarak sadece halk tabakaları Müslüman olmuyordu. Cahillerin yanında akademisyenler, işsizlerin yanında gazeteciler, futbolcular, sanatçılar, sivillerin yanında askerler, fakirlerin yanında zenginler hatta cinsel tercihleri konusunda dışladığımız birçok insan bile akın akın İslâm dinine koşmaktaydı.



Rüzgâr tersine dönmüştü. Tıpkı şer gibi görünen Hudeybiye Barış Antlaşması gibi, tıpkı Türkiye’deki 28 Şubat Süreci gibi rüzgâr öyle bir tersine dönmüştü ki, rüzgârı estirmeye çalışanlar artık kestirmeye çalışıyorlardı. Ancak sonucu kestiremiyorlar. Sonuç şudur: Bu işin dönüşü yoktur. Batı son kez kazdığı kuyuya düşmüştür.



Bu konuda sözün özünü Kur’an’dan dinleyelim.



Kur’an: “Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki zalimler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” Onlar plan yaparlar, Allah onların planlarını başlarına geçirir.



Efendim, bugün 11 Eylül’ün yıldönümü olması sebebiyle paylaşacağım bunlardır. Dünyada 11 Eylül’den sonra İslâm’ın lehine neler olmuş bir özet olarak okumak isterseniz bu bağlantıya TIKLAYINIZ…


 


11 Eylül ile ilgili 80 dakikalık ve Türkçe alt yazılı bir belgesel ise alttaki linkte:


http://video.google.com/videoplay?docid=1801080583461721459



Süleyman S. Aras
Bu yazıyı paylaş:

0 yorum:

Yorum Gönder

1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.