Birinci Apo, Kenya’da düşmüştü. Kimileri büyük bir operasyondan, MİT’in kahramanca dehasından bahsetmişti. Baştan belliydi; ama sonradan öğrendik ki, Amerika’nın da onayıyla paketlenmiş ve bize teslim edilmişti Apo. “Söz konusu olan bir elebaşını kafesin arkasına tıkmaksa ayrıntılar önemli değildir” diyerek bu meseleyi unutabiliriz. Neticede, Batının maşası bir Ermeni tohumu ekranlarda narkoz yemiş it gibi saçmalıyordu. Ülkesine hizmet etmekten den vuruyordu.
Ancak maksat belliydi. Bu operasyonla estirilen kahramanlık ve intikam rüzgârlarıyla iki partinin (DSP ve MHP) ve hariçten gazel okuyan üçüncü bir partinin (ANAP) oluşturduğu üç maymunlar koalisyonuna ve bunların pasif iktidarına zemin hazırlandı. Postmodern darbeyle iktidardan uzaklaştırılan Refahyol hükümeti yerine, ülkeyi biraz daha istikrarsızlaştıracak, tarihin en ideal(!) hükümeti kurulmuş oldu. Bakanlar Kurulu toplantılarında pişpirik oynandı, körler sağırlar paylaştıkları bakanlıklarda birbirlerini ve eş-dostlarını ağırladı, tarihin en büyük banka operasyonlarıyla birinden alınıp öbürüne verildi, MGK’larda çelik-çomak oyununun suyu çıkması üzerine Anayasa kitapçığı fırlatmaca gibi bir oyun uyduruldu; ama bu, memlekete çok pahalıya mal oldu. Yine sonradan ortaya çıktı ki, şer gibi görünen tüm bu olanlar aslında hayırlı sonuçlar için şerrin zirve yapması gereken dönemlermiş. Sabır taşı çatlayan halk sonunda tek parti iktidarından başka bir çıkış yolu olmadığını anladı.
Ak Parti’nin birinci iktidar döneminde (dört yıldan fazla) gerçek amatörlüklerin yanında çok güzel çalışmalar da yapıldı. Bu dönemin arşivini yapmış değilim. Sadece sağlık, ekonomi, dış politika ve eğitim alanlarında yapılan şeyleri bile hatırlasam ve hatırlatsam yeter. Bu dönemde hiçbir kesimde ciddi bir Ak Parti rahatsızlığı yoktu. Hatta asgari sempatiden bile bahsedebiliriz.
Ancak ikinci defa ve oylarını yükselterek iktidara gelen ve eski amatörlüklerini üzerinden biraz atan, bunun yanında ordu ile arasındaki buzları yavaş yavaş eriten Ak Parti özellikle CHP, devşirmeler, dönmeler ve derindekiler ekseninde epey bir rahatsızlığa sebep oldu. İkinci Apo’nun devreye sokulmasının zamanı gelmişti.
İkinci Apo, Ak Parti’nin birinci döneminden daha amatör biri çıktı. İkinci Apo, akla hayale gelmez iddia ve isnatlarla, Google’dan apardığı -sözüm ona- delillerle, tekzip yemiş haberlerle ve hepsinden önemlisi beraat ile sonuçlanmış suçlamalarla Ak Parti’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. Herkes şok olmuştu, dünyanın dili tutulmuş, kimi yabancı medyada ülkemizin -olmayan- demokrasisi ile dalga geçilmişti. Çünkü böyle bir dava akıl sahibi insanlar, ortak aklın verileri ve hukuki gerçekliğe göre ya deli saçmasıydı ya da kudurmuş bir öfkenin dışa vurumuydu. Başka da bir şey değildi.
Nitekim aylar süren dava, ülkeye kaybettirdiklerinin yanında çok şey de kazandırdı. Bu dava kapatma ile sonuçlanacak diye bekleyenler avuçlarını yalayıp, kuyruklarını kıvırıp kendi gettolarının yolunu tuttu. Anayasa Mahkemesi Ak Parti’yi kapatmadı. Doğrusunu yaptı. Böylece İkinci Apo da düşmüş, düşürülmüş oldu.
Ak Parti davasının kapatma ile sonuçlanmamasının çok önemli bir sebebi, Ergenekon davasıdır diye düşünüyorum. Ak Parti davası ile eş zamanlı olarak yürütülen Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkan deliller gösterdi ki Türkiye’de laiklik hiç tehlikeye girmemiş; irtica hiç hortlamamış; aydınları, sanatçıları, misyonerleri, azınlık mensubu vatandaşlarımızı ve diğer faili meçhulleri Müslümanlar öldürmemiş; Maraş’ın, Çorum’un, Sivas’ın gerçek sorumlusu devlet içinde yuvalanan şer güçlermiş; Kur’an şovlarıyla dernek açanlar aslında kilisede ayin yapmış, milli ve manevi değerleri siyasete ve şahsi menfaatleri için çok derinlerde birileri alet ediyormuş… Ve meğer 28 Şubat’ın kudretli komutanları, travestilere iş ihale edecek kadar zavallı, İsrail uşağı birer devşirmeymiş.
Bu ülke gerçekten çok karanlık bir tarihe sahip… İnşallah bu İkinci Apo’nun düşüşü ve Ergenekon davası bir çorap söküğü işlevi görür de yeniden Susurluk dönemindeki gibi göstermelik ışık kapama-açma oyunları oynamayız.
Ancak maksat belliydi. Bu operasyonla estirilen kahramanlık ve intikam rüzgârlarıyla iki partinin (DSP ve MHP) ve hariçten gazel okuyan üçüncü bir partinin (ANAP) oluşturduğu üç maymunlar koalisyonuna ve bunların pasif iktidarına zemin hazırlandı. Postmodern darbeyle iktidardan uzaklaştırılan Refahyol hükümeti yerine, ülkeyi biraz daha istikrarsızlaştıracak, tarihin en ideal(!) hükümeti kurulmuş oldu. Bakanlar Kurulu toplantılarında pişpirik oynandı, körler sağırlar paylaştıkları bakanlıklarda birbirlerini ve eş-dostlarını ağırladı, tarihin en büyük banka operasyonlarıyla birinden alınıp öbürüne verildi, MGK’larda çelik-çomak oyununun suyu çıkması üzerine Anayasa kitapçığı fırlatmaca gibi bir oyun uyduruldu; ama bu, memlekete çok pahalıya mal oldu. Yine sonradan ortaya çıktı ki, şer gibi görünen tüm bu olanlar aslında hayırlı sonuçlar için şerrin zirve yapması gereken dönemlermiş. Sabır taşı çatlayan halk sonunda tek parti iktidarından başka bir çıkış yolu olmadığını anladı.
Ak Parti’nin birinci iktidar döneminde (dört yıldan fazla) gerçek amatörlüklerin yanında çok güzel çalışmalar da yapıldı. Bu dönemin arşivini yapmış değilim. Sadece sağlık, ekonomi, dış politika ve eğitim alanlarında yapılan şeyleri bile hatırlasam ve hatırlatsam yeter. Bu dönemde hiçbir kesimde ciddi bir Ak Parti rahatsızlığı yoktu. Hatta asgari sempatiden bile bahsedebiliriz.
Ancak ikinci defa ve oylarını yükselterek iktidara gelen ve eski amatörlüklerini üzerinden biraz atan, bunun yanında ordu ile arasındaki buzları yavaş yavaş eriten Ak Parti özellikle CHP, devşirmeler, dönmeler ve derindekiler ekseninde epey bir rahatsızlığa sebep oldu. İkinci Apo’nun devreye sokulmasının zamanı gelmişti.
İkinci Apo, Ak Parti’nin birinci döneminden daha amatör biri çıktı. İkinci Apo, akla hayale gelmez iddia ve isnatlarla, Google’dan apardığı -sözüm ona- delillerle, tekzip yemiş haberlerle ve hepsinden önemlisi beraat ile sonuçlanmış suçlamalarla Ak Parti’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. Herkes şok olmuştu, dünyanın dili tutulmuş, kimi yabancı medyada ülkemizin -olmayan- demokrasisi ile dalga geçilmişti. Çünkü böyle bir dava akıl sahibi insanlar, ortak aklın verileri ve hukuki gerçekliğe göre ya deli saçmasıydı ya da kudurmuş bir öfkenin dışa vurumuydu. Başka da bir şey değildi.
Nitekim aylar süren dava, ülkeye kaybettirdiklerinin yanında çok şey de kazandırdı. Bu dava kapatma ile sonuçlanacak diye bekleyenler avuçlarını yalayıp, kuyruklarını kıvırıp kendi gettolarının yolunu tuttu. Anayasa Mahkemesi Ak Parti’yi kapatmadı. Doğrusunu yaptı. Böylece İkinci Apo da düşmüş, düşürülmüş oldu.
Ak Parti davasının kapatma ile sonuçlanmamasının çok önemli bir sebebi, Ergenekon davasıdır diye düşünüyorum. Ak Parti davası ile eş zamanlı olarak yürütülen Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkan deliller gösterdi ki Türkiye’de laiklik hiç tehlikeye girmemiş; irtica hiç hortlamamış; aydınları, sanatçıları, misyonerleri, azınlık mensubu vatandaşlarımızı ve diğer faili meçhulleri Müslümanlar öldürmemiş; Maraş’ın, Çorum’un, Sivas’ın gerçek sorumlusu devlet içinde yuvalanan şer güçlermiş; Kur’an şovlarıyla dernek açanlar aslında kilisede ayin yapmış, milli ve manevi değerleri siyasete ve şahsi menfaatleri için çok derinlerde birileri alet ediyormuş… Ve meğer 28 Şubat’ın kudretli komutanları, travestilere iş ihale edecek kadar zavallı, İsrail uşağı birer devşirmeymiş.
Bu ülke gerçekten çok karanlık bir tarihe sahip… İnşallah bu İkinci Apo’nun düşüşü ve Ergenekon davası bir çorap söküğü işlevi görür de yeniden Susurluk dönemindeki gibi göstermelik ışık kapama-açma oyunları oynamayız.
Süleyman S. Aras
0 yorum:
Yorum Gönder
1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.