23 Ağustos 2008

Herkes Bu İki İsmi Kıyaslıyor: Abdullah Gül ve Ahmet Necdet Sezer

Evet, Abdullah Gül, Türkiye’nin yeni Cumhurbaşkanı olduğu günden beri, onun bu göreve layık görülmesini içine bir türlü sindiremeyen çevreler tarafından birçok eleştiriye muhatap oldu ve oluyor. Bu eleştiriler ister istemez bir önceki Cumhurbaşkanının icraatlarını da gündeme getiriyor. Çünkü son Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de görünürde icraatlarıyla eleştiriliyor. Görünüşte diyorum, çünkü eleştirenlerin esas kuyruk acısı, borularını öttürememeleri ve eşi başörtülü birinin Çankaya’ya çıkmasını engelleyememeleridir.

Herkes aşağı yukarı aynı kıyaslamaları yapmış olabilir. Ben de bu konuda bir şeyler söylemek istiyorum. Ben de son iki Cumhurbaşkanını bazı icraatları çerçevesinde karşılaştırmaya çalışacağım.

- Rektör Atamaları
Ahmet Necdet Sezer
, rektör atamalarında adayların CHP eksenli, devşirme-dönme veya Mason olmalarını, statükoyu benimsemelerini tercih nedeni olarak öne çıkardı. Hatta bir defasında kendinden başka kimseden oy alamayan birini rektör olarak atadı. Abdullah Gül, genelde en fazla oyu alan adayı rektör olarak atadı. Atadığı bir-iki rektörün daha önce Ak Parti’den milletvekili adayı olan isimler olduğu bilgisi dışında bir kayırmadan söz edilmedi. Atadığı rektörlerden hiçbirisi “Agop dedemle gurur duyuyorum.” gibi bir beyanatta bulunmadı. Üniversitelerde kocadan karıya, karıdan kocaya, eş-dost ve akrabaya koltuk devretme geleneğine son verdi.

- Diğer Atamalar
Ahmet Necdet Sezer
, bürokrasiye yapılan diğer atamalarda da CHP ekseninin dışına çıkmadı. Hatta 2003 yılında Özdemir Özok’u Anayasa Mahkemesi üyeliğine atamış, onun CHP üyesi olduğu ortaya çıkınca, kıyamet kopmuş Özok bu görevi reddetmişti. Abdullah Gül, yaptığı atamalarda Ak Parti’li olmayı tercih nedeni olarak görmemiş, ancak Ak Parti geleneğinde olduğu gibi sağcı-solcu, Sünni-Alevi, Türk-Kürt demeden çeşitli atamalar yapmıştır.

- Af Yetkisi
Ahmet Necdet Sezer, görev süresi boyunca af rekoru kırdı. Hatta affettiği kişilerin ezici çoğunluğunu sol terör örgütlerinin azılı elemanları oluşturuyordu. Her ne hikmetse onun affettiği teröristlerden bazıları, yine eski kutsal(!) görevine dönüp çatışmalarda öldürülürken veya asker ve polis şehit ederken şehit cenazelerinde Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Vecdi Gönül gibi hükümetin önde gelen isimleri yuhalanıyordu. Abdullah Gül, son olarak Necmettin Erbakan’ın ev hapsini affetti. Abdullah Gül’ün, bu ilkede başbakanlık yapmış yaşlı bir insanı -terörist affetmeye nispetle- sağlık meselelerinden dolayı affetmesinin üzerinde durmak abesle iştigal değil de nedir.

- Noter Meselesi
Ahmet Necdet Sezer
, görevi boyunca gerek CHP’nin gerekse Ergenekoncu Doğu Perinçek’in telkinleri doğrultusunda Ak Parti icraatları önünde yıkılmaz bir abide(!) gibi engel oldu. Abdullah Gül, bazı icraatları ve düzenlemeleri meclise geri göndermesine rağmen Ak Parti’nin noteri olarak lanse edildi.

- Milletin Dini Değerleri
Ahmet Necdet Sezer
, görev süresi boyunca diğer din mensuplarının büyük-küçük tüm bayramlarını kutladı. Azınlık din mensuplarına şirin görünmek için elinden geleni yaptı. Ancak bir kerecik olsun Ramazan, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı veya diğer dini günlerde kutlama yayınlamadı. Abdullah Gül, bütün dini ve etnik grupların hepsine aynı mesafede ve öyle de olması gerekiyor.

- Takiye Meselesi
Ahmet Necdet Sezer
, Cumhurbaşkanı olmadan önce (Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde) özgürlükçü olarak görünüyor, statükoyu eleştiriyor ve her türlü yasakçılığa karşı çıkıyordu. Cumhurbaşkanı olduktan sonra ikinci ve çirkin yüzüyle tanışmamız gecikmedi. Abdullah Gül, önceki söylem ve eylemlerinde değişiklik göstermedi.

- İki Sima: Despot Kral ve Baba
Ahmet Necdet Sezer, hap asık suratıyla, tepeden bakan kibirli duruşuyla yansıdı objektiflere. O bu görüntüsüyle despot krallara taş çıkarttı. Abdullah Gül… O hep (gül)ümsüyor. Milletine gülümseyen bir baba gibi…

Ha, bir de köken meselesi var; ama benden bu kadar!

Süleyman S. Aras
Bu yazıyı paylaş:

4 yorum:

  1. Bu yorumu yayınlamayın.

    Kategori başlığına takıldım. Kıyas-ı fukaha; din müctehidlerinin, bir hadiseyi, kitap, sünnet ve icmada olan bir hadiseyle kıyaslayarak açıklaması değil midir? Ve bunu sadece müctehidler yapabilir.

    YanıtlaSil
  2. > Arzu-hâl, merahaba.

    :) Önce tebessüm ettim, sonra size hak verdim. Çünkü blogumun sağ sütunundaki yazılar küçük fonta sahip ve ilk bakışta "algıda seçicilik" bazen bizi yanıltabiliyor. Benim o kategorimin ismi "kıyas-ı fukaha" değil "kıyas-ı fukara"dır. Yani bu fukaranın kıyasları...

    Ziyaret ve yorum için teşekkürler...

    YanıtlaSil
  3. Kusura bakmayın :) yanlış görmüşüm. Hani aradaki harfler yanlış yazılmış olsa da, insan doğru okurmuş ya. Yani kelime olarak algılarmış, harf olarak değil. Sanırım ben bunun en iyi örneği oldum şimdi. Gerçi burada yanlış yazılmış bir kelime yok ama ben bu kelimeyi genelde fukaha olarak gördüğümden sanırım.

    YanıtlaSil
  4. > Arzu-hâl,
    Sanırım kendi blogunuzda yoğun olarak dini konularda (ki bunun içinde Fıkıh da var) yazıyor olmanız bu durumda etkili oldu. Olsun zararı yok...

    YanıtlaSil

1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.