9 Haziran 2008

Demokrasi mi... O da Ne?

Demokrasi… Allah’ın, yürüyen şeytanların keşfetmesine izin verdiği en büyük oyun. Bu en büyük oyunun en komik perdeleri de ne yazık ki ülkemizde sahneleniyor.

Darbecilerin; demokrat, sosyal demokrat, insan hakları hamisi, hümanist, pragmatist olarak isimlendirildiği ülkemizde, darbe düşmanları (yani gerçek demokratlar, demokrasiyi bir oyun aracı olarak görmeyenler) ise şeriat özlemcisi, gerici, çağdışı olarak başka bir kampın adamı damgası yiyor. Hâlbuki birinci grup, demokrasiyi kişisel veya grupsal saltanatları için bir araç olarak kullanıyorken ikinci grup, demokrasiyi, herkes için bir hayat standardı, bir siyaset kültürü olarak görmek istiyor. Fakat geçmişte ve günümüzde güçler dengesi kanun ve postal gücüyle hep bu hasta ruhlu birinci grubun lehine bozulduğu için Türkiye, kendine has görüntüsüyle dünyayı güldürmeye devam ediyor.

Bize biçilen demokrasi donu da bu zihniyetin ürünü olarak sakat! Neresinden bakarsanız bakın; hasta, uyuz, kuduz… Bize demokrasiyi her seferinde darbeciler getirdiği için midir, bilinmez bizim demokrasimiz İran’ın molla rejiminden daha özgür, daha çağdaş, daha özgürlükçü, daha kabul edilebilir değildir. Bu durum eskiden beri böyledir.

Tıpkı fikir babaları Darwin gibi düşünüyorlar. Onlara göre Türkler, evrim sürecini henüz tamamlayamamış bir millet olarak alt kültürde yer almaktadır. Dolayısıyla daha az bir demokrasi (bana göre sıfır demokrasi), daha sakat bir laiklik (Türkiye’deki şekliyle dinsizlik), en ezici şekliyle eşitsizlik, hak ve hukuka dayanmayan yasalar, kanunlar ve daha prematüre bir yaşam formu Türklerin alınyazısı olmak zorundadır. Çünkü onlar hayvan türü ile insan türü arasında bir yerde -henüz- bulunmaktadırlar ve ne versen yerler!

Bazen, “saltanat gerçekten kaldırıldı mı yoksa sadece el mi değiştirdi?” diye düşünüyorum. Bu nasıl bir cumhuriyet ve demokrasi anlayışıdır? Önceden padişah, bazen direkt kendisi bazen de adamlarına (vezir-vüzera) danışarak karar verir ve uygulardı. Kaldı ki Osmanlı’da şura kültürü de ihmal edilmiş değildir. Bu görüntüsüyle demokrasi yoktu. Çünkü çoğunluğun değil hanedanın ve hanedanı etkisi altında tutan elitin dediği oluyordu.

Şimdi -sözüm ona- demokrasi var, yine halkın dediği olmuyor! “İyi de kardeşim halkın seçtiği, vekâlet verdiği kişilerin dediği oluyor” falan demeyin. O da olmuyor. 411 milletvekilinin yaptığı bir anayasa değişikliği olmuyor, 9 statükocu memurun dediği oluyor. Türkiye’yi kim yönetiyor belli değil. Padişah ve adamları tarafından yönetilen halk şimdi 3-5 kişi tarafından yönetiliyor. Çok mu iyi bir noktaya gelmişiz? Asla!

Neymiş, halkın %90’ı da isteseymiş bazı şeylerin olmasını engelleyecek dinamikler her zaman görev başındaymış, kendilerine verilen vazifeyi yerine getirmek için kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarmış. Bu devletin gerçek sahibi -halk olarak- benim ve ben sana öyle bir görev verdiğimi hatırlamıyorum.

Kendi yarattığınız aptalca paranoyaların kurbanı olarak bu halkı ezdiğiniz yeter. Dünyanın hiçbir yerinde yaşanmayan gariplikler, demokrasi dışı uygulamalar, alttan devşirilip gelen statükocu mutlu azınlığın yönetimi sadece bizde var.

İyi de kardeşim, bize demokrasi hiç mi gelmeyecek? Elbette gelir; ama nasıl? Bunun cevabını sonraki yazıya bırakalım.

Süleyman S. Aras
Bu yazıyı paylaş:

0 yorum:

Yorum Gönder

1- İsminizi (en azından bir rumuz) lütfen yazınız!
2- "Susma hakkı"nı kullanma. Susma! Hakkını kullan...
3- Senin sevdiğin kişi ve değerlere eleştirel yaklaşmış olabilirim. Bunun için hakaret ve küfür içerikli yoruma gerek yok, sen de eleştir.
4- Hakaret ve küfür içeren yorumlar onaylanmaz/yayınlanmaz.