
Ömür boyu bitmeyen oyun,
Yaşadığım sanki körebe.
Halbuki bak, açık gözlerim,
Bu ne biçim hain töre be!
Kaldırımlar
Her akşam titreyen ayaklarımla,
Dolaştığım ıssız, loş sokaklarımdır.
Saçlarıma düşen ilk aklarımla,
Ömrümün son kışı şakaklarımdır.
İçimdeki sessizlikten de sessiz,
Son yolculuğuma giden adımlar.
Cansız bir ceset misali nefessiz,
Cin gibi bakıyor hin kaldırımlar.
Bitiyor aramızdaki savaşlar!
…Ve kaldırımda süren yolculuğum
“An”dan kısa bir rüyada başlar,
Bir kaldırımda biter mutluluğum.
Asi Ömrüm
Kalbim, ruhum, benliğim
Bir şeyler haykırmakta...
Dilim neden susuyor?
Ömür denen ırmakta,
Ruhum acı duyuyor
Ben ölümü isterken,
Ömrüm neden uzuyor?
Boşluk
boşluk...
( )senden önce,
sen( )den sonra...
ve sen.
kocaman bir boşluk!
İyi ki Doğmuşum!
Bugün benim doğum günüm; ama resmi kayıtlara göre. Gerçek doğum günümü bilmiyorum ve asla öğrenemeyeceğim. Sebebi -malum- eski alışkanlıklar. Doğan çocukların nüfusa geç kaydedilmesinin veya doğum tarihlerinin bir ajandaya, en azından kafaya yazılmasının önemsenmediği yıllarda ve topraklarda doğmuşum. Bunun için ne anamı (anne kelimesini özellikle kullanmıyorum) ne de babamı hiç suçlamadım. Onları suçlamam, sosyolojik gerçekliğin aramıza girmesinden başka ne işe yarar ki?
…Ve bugün blog yazmaya başladıktan sonraki ilk doğum günüm. Bunu bir şiirle kutlamayı uygun gördüm. 35’ bir kala bir 35 yaş şiiri okuyacaksınız; ama Cahit Sıtkı Tarancı’dan değil, benden…
Otuz Beş Yaş
Yarılamak için yolu, otuz beş şart mı?
Utansam mı çocuk gibi! Anlatmasam…
Yedimde korktuğum kadar,
Korkuyorum diğer yarısını yaşamaktan.
Meğer otuz beş gidermiyormuş;
Yedide yaşanan korkuları.
Daha bir sarsılıyor benliğim,
Çıkarken her basamaktan.
Korkuyorsam, yedimde korktuğum kadar,
Kabahat mi?
Ne sürprizi? Bırakın beni, gideyim.
Otuz beş mumlu pastaya siz üfleyin.
Diz üstü çöküp viran bahçeme,
Elimde ayna şakaklarımı seyredeyim.
Otuz beş yıl önce ölen adama,
‘İyi ki doğdun’ demeyin.
N’olur demeyin.
Meyve vermeden kuruyan ağaç,
Kesilmeli elbet kör bir baltayla!
Hâlbuki bar verseydi gerçekleşirdi amaç,
Kesilmezdi elbet, hem gitmezdi dünyadan,
Ebter ve mutluluğa aç.
Ağaçların dalları gibi şakaklarım.
Dallarım şimdi bembeyaz.
İlkbaharın çiçeklerinden değil lâkin
Sonbaharın sarılığını yaşamaktan…
Hatta bastırıveren zamansız kara kıştan.
Zira erken bastırdı ayaz.
Buz bağladı kalbim gibi şakaklarım…
Üşüdü, dondu, ağardı…
…Ve düştü yapraklarım.
Otuzunda bir ağaç gibi kuruyor muyum?
Değilse ne bu işaretler!
Bembeyaz dallar, dökülen yapraklar…
Çiçek sandığım, buzdan kristaller…
Azrail tarafından parça parça kuşatılıyor vücudum.
Kör baltalar kalkıp indikçe gövdeme,
Hâlâ ayakta duruyor muyum?
Hâlâ ayakta mı duruyorum?
Sürpriz!
Doğum günüm ölüm günüm.
Ölüm günüm doğum günüm.
Otuz beş mumlu pasta,
Son nefesle söndü…
Üzgünüm!
Seni Sevmeseydim
Seni sevmeseydim içimde taşır mıydım sanırsın?
Kalbimde… Dinim ile aynı yerde, aynı değerde!
Böyle günahkârca söyledim ki, belki inanırsın.
Karayazı
Hayret! Sanki benim için hayat durmuş,
Can bildiğim, dost bildiğim düşman olmuş,
Bir meçhul karakalem kinini kusmuş,
Alnıma karayazı yazacak gibi.
Eyvah, yazacak gibi.
Can pazarında bedelim konmadıysa,
Sevgilim bir kez yüzüme bakmadıysa,
Şimdiye kadar alanım olmadıysa,
Felek beni ucuza satacak gibi.
Eyvah, satacak gibi.
Yâre söz söyleyemem, tutulmuş dilim,
Çare bulamam artık bağlanmış elim,
Elin yalan sözüne kanmış sevgilim,
Beni bir kör kuyuya atacak gibi.
Eyvah, atacak gibi.
Diyor ki yâr bana: ‘buraya kadarmış!’
Öfkeden delirmiş, gözleri kararmış,
Bilemedim, benimkini o yazarmış,
Defterime noktayı koyacak gibi.
Eyvah koyacak gibi.
Şimdi seyrediyorum en son sahneyi:
Boynumda yağlı ip istemem ölmeyi,
Yâr boş gözlerle baktığı sandalyeyi,
Ayağımın altından çekecek gibi.
Eyvah çekecek gibi.
Aşk
Aşk, ilk gördüğün bir çift gözü,
Hatırlamakla hatırlamamak arası bir şey.
Odur ki aşk, kendi deştiğin yaranı,
Sarmakla sarmamak arası...
Aşk nedir, bilir misin?
Aşk, ilk gördüğün güzele,
‘Ne güzelmiş’ deyip geçmekmiş,
Aşk, öyle uzun boylu sevmek değilmiş.
Not: Bundan böyle, içerik ile uygun düşmediği için blogumda başka bir şiirime yer vermeyeceğim. Diğer şiirlerimi Antoloji.Com'daki sayfamda yayınlamaya devam edeceğim. Söz konusu sayfaya bu yazıdaki linkten ulaşılabilir.
Süleyman Aras
Blogcu'dayken Bu Yazıya Yapılan Yorumlar:
YanıtlaSil18.2.2008 - çok güzel
Yazan: nikimyokbenim
Çok beğendim, çok güzel yüreğinize sağlık.
18.2.2008 - ölümü istemek
Yazan: nikimyokbenim
Peygamber efendimiz, "Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadığı sürece iyiliği artar. Kötü ise, doğru yola gelebilir" ve "Sıkıntılardan dolayı ölümü istemeyin! Dayanamayan, 'Ya Rabbi, hakkımda yaşamak hayırlı ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü nasip et!' desin!" buyurmuştur.
Buraya yazdım ama aslında kendimeydi bu uyarı. Malesef insanoğlu hemen kaçmak istiyor.
Ayrıca şiirleriniz çok güzel devamını bekliyorum.
Selametle..
18.2.2008 - Tamamen Katılıyorum
Yazan: suleymanaras
Efendimizin bu güzel hadislerini biliyorum. Aslında bu duyarlılıktan dolayı yazdığım bazı dizeler içimden bir "cızzz" sesinin uçmasına sebep de oluyor; fakat bazen öyle dizeler geliyor ki, yazmamaya kıyamıyorsunuz.
Şiirlerim bunlarla sınırlı değil. Ancak paylaşım konusunda biraz tedirginim. Telif konusu malum; fakat bu, şiirlerimi paylaşmaya devam etmeyeceğim anlamına gelmez. Yine eklerim.
Umut ve Korku adlı şiirinizi burada yayımlamamışsınız yanılmıyorsam. Siz yayımlamazsanız izninizle ben kendi blogumda yayımlamak isterim.
YanıtlaSil> H. Y. Ergün, merhaba. "Umut ve Korku" isimli şiirimi kendi blogunuzda paylaşmanızdan memnuniyet duyarım. İlginize teşekkür ediyorum.
YanıtlaSil